Prof. Dr. Derya Uludüz Habertürk’ te “Vicdan hekimliği” başlıklı yazısında esas olarak Dr. Yavuz Dizdar’ tenkit etmekle beraber aşağıda iktibas ettiğim cümleleri beni de ilgilendirdiği için birkaç söz etmek ihtiyacı hissettim.
Bu satırları birisini savunmak için değil, modern tıp tarafından feci şekilde kullanıldıklarının farkında olmayan tabîbân için kaleme aldım.
Uludüz diyor ki:
“Bilim insanı basın karşısına çıkmaya imtina ederken, bu grup bilimsel hiçbir gerçekliği olmayan sözlerle bir taraftan halkı sağlık konusunda yanlış yönlendirirken, diğer taraftan hekimlere de büyük zarar veriyorlar.
3-5 hekimden oluşan bu grup, aslında hekimlik değerlerini azaltarak, hem bilim hem hekim karşıtı bir projeye hizmet ediyor. Halk sağlığı için çalıştıklarını söyleyen bu grup aslında halk sağlığına en büyük zararı veriyor”.
Sayın Uludüz ne yazık ki “uluorta” konuşuyor
“Bilimsel hiçbir gerçekliği olmayan sözlerin” ne olduğunu, halk sağlığı konusunda nasıl bir yanlış yönlendirme yapıldığını, bilim ve hekim karşıtı projenin ne olduğunu, halk sağlığına ve hekimlere nasıl zarar verdiğini açık olarak belirtmeli ki yazısını doğru cevaplayabileyim.
Onun bu uluorta ifadelerini ben de ancak “uluorta” tenkit edeceğim:
BİR: Memleketin dört bir tarafına dağılmış 157 bin doktorun tamamının büyük fedakârlıklarla canla başla çalıştığından hiç şüphem yok. Hepsi kalpten teşekkürü hak ediyor. Üç beş çürük elmanın tabii ki kıymet-i harbiyesi olamaz.
İKİ: Herkes gibi doktorlar da hata yapabilir, kişisel hataların (futboldaki hakem hatası gibi) cezası da kişiseldir, asla mesleği bağlamaz ama sistemdeki kural yanlışları dolayısıyla yapılan hatalar bundan çok farklıdır ve bunların düzeltilmesi şarttır. Doktorlara dayatılan yanlış kurallar onları hata yapmaya zorlanmaktadır.
ÜÇ: Bugün kiminin modern tıp, kiminin ticari tıp, kiminin Rockefeller tıbbı diye adlandırdığı tıp, pratisyeninden profesörüne “tüm doktorları kendi menfaati için feci şekilde kullanmaktadır”. İşin acı tarafı etıbbanın büyük kısmının bu gerçeğin farkında olmaması, farkında olanların da işlerine gelmediği için seslerini çıkarmamasıdır.
DÖRT: Sistemdeki yanlışları bırakın dile getirmeyi ve çözümler sunmayı, görmezden gelen, bilip de seslerini çıkarmayanların sayısı 20-30 değildir; pratik olarak akademisyenlerin tamamı bu kapsam içindedir.
Bunlar, üstelik de sistemdeki bu yanlışları, eksikleri “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı çerçevesinde kendi menfaatlerine gelecek şekilde çok iyi de kullanırlar.
BEŞ: Akademi dünyasının tıp eğitimi ve memleketin sağlık meseleleri ile ilgisi yoktur veya varsa da göstermeliktir.
ALTI: “Hukukçular tarafından açılan haksız davalar, her geçen gün artan şiddet, sağlık sisteminin altında ezilen hekimler”…
Keşke tüm bunların sebebi 3-5 hekimden oluşan bir grup olsaydı, keserdik seslerini her şey güllük gülistanlık olurdu, ne davalar kalırdı, ne şiddet, ne de ezilen hekimler…
YEDİ: Halk sağlığı adına beş bine yakın makalesi ve kitapları olan biri olarak sayın Uludüz bugüne kadar sağlık, tıp, eğitim alanındaki yanlışlar için kaç yazı yazmış, hangi tespitleri var, yanlışlara çareler çözümler sunmuş mu merak ettim.
Gelelim neticeye
Sağlık meseleleri hamasi veya duygusal yazılarla değil; gerçekleri görerek, göstererek ve çareler/çözümler sunarak hâlledilebilir.
Benim gördüğüm bunu yapan birkaç kişidir.
Başımızı kumdan çıkaralım, kaymağı yiyenlerle dayağı yiyenlerin çok farklı kişiler olduğunu iyi görelim.
***
Habertürk’ te Prof. Dr. Derya Uludüz’ ün yazısı:
Şu an siz bu yazıyı okurken ister hafta sonu, ister mesai saati, ister gece, ister gündüz olsun hekimler ya hastalarına şifa vermek için ya da eğitimleri için çalışıyorlar. Vicdanın olmadan bu kadar zahmete dayanamazsın, vicdanın olmadan hastaya şifa veremezsin. Vicdanın olmadan bu kadar az hekim ve bu kadar fazla hasta varken bu kadar başarıya imza atamazsın..
Dr. Aylin; 2 yaşındaki kızını ve eşini İstanbul’da bırakarak Erzurum’a mecburi hizmete gitti, bu uzman olduktan sonra onun ikinci mecburi hizmeti ve tek başına ailesinden uzak 2 yıl daha geçirecek.
Dr. Hasan; Bir ay önce ameliyat ettiği hasta dava açmış, ameliyatta tıbbi olarak her şeyini doğru yapmasına rağmen davanın konusunu bile henüz öğrenememiş.
Dr. Betül; Ağrı’da aile hekimliği yapıyor, evde sağlık hizmeti sunmak için karlı yollara rağmen her gün evlere gidiyor, zor şartlar altında yaptığı meslekte tek isteği, Neriman teyzeden alacağı bir hayır duası…
Dr. İbrahim; Üniversite hastanesinde çalışıyor, haftaya biri ulusal diğeri uluslararası kongrede yapacağı iki konuşmanın slaytlarını hazırlıyor, bu yüzden önümüzdeki hafta üniversite sınavına girecek kızını göremeyecek.
Dr. Seçil; Dün ‘Hastayı görmeden ilaç yazamam’ dediği için kendisine hastanın oğlu tarafından edilen ağız dolusu küfürlerin hala etkisinde, masadan aldığı antidepresan ilacını boğazından zorlayarak geçiriyor.
Şu an siz bu yazıyı okurken ister hafta sonu, ister mesai saati, ister gece, ister gündüz olsun hekimler ya hastalarına şifa vermek için ya da eğitimleri için çalışıyorlar.
Türkiye’nin her bir ilinde, her ilçesinde köylere ulaşıyorlar. Çoğu her an hastaneden çağırılacağını bilerek uyuyor. Sosyal hayatları, ailelerine ayırdıkları vakitler, diğer meslek gruplarıyla karşılaştırıldığında son derece az. Ailesi ile birlikte gittiği sinemadan ya da gecenin bir yarısı uykusundan acil hasta geldiği için hastaneye çağrılabilir.
Diğer taraftan en çok baskı gören meslek gruplarından biri de hekimlik… Hukukçular tarafından açılan haksız davalar, her geçen gün artan şiddet, sağlık sisteminin altında ezilen hekimler…
Ama en acısı geçen hafta bir meslektaşımız tarafından geldi. Her şeye alışmıştık ancak bir meslektaşımızın bizi ‘Vicdansız, para tutkunu’ olarak nitelemesi öyle içimizi acıttı ki.
Dr. Yavuz Dizdar’ın yeni çıkan kitabını tanıtımı için hekimlerle ilgili söylediği sözler, inanın bizi çok üzdü. Metropollerde 20-30 hekimin şatafatlı hayatına bakarak söylenen bu sözlere, yurdumun dört bir tarafına dağılmış 157 bin hekim de eminim çok üzülmüştür.
Her meslekte ne kadar vicdansız varsa hekimlik camiasında da -en fazla- o kadar var. Hatta belki de vicdan kıyaslaması yaptığımızda en vicdanlı hekimlik mesleğidir. Çünkü vicdanın olmadan bu kadar zahmete dayanamazsın, vicdanın olmadan hastaya şifa veremezsin. Vicdanın olmadan bu kadar az hekim ve bu kadar fazla hasta varken bu kadar başarıya imza atamazsın. Bu başarının altında vicdanlı 157 bin hekimin, hemşirelerimizin, teknisyenlerimizin, sekreterlerimizin, hasta bakıcımızın yani tüm sağlık personelinin imzası var.
Hekimlik, parası için yapılacak bir meslek asla değil! Siz sadece basında görünen ve çok para kazanan üç beş hekimi düşünerek hekimlerin çok para kazandığını düşünebilirsiniz. Ama her yıl aramıza katılan 10 bin hekim içinde ‘çok para’ kazanacak kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Sadece hakimlerin ve hekimlerin emekli maaşlarını kıyasladığınızda bile bu mesleğin para kazanmak için yapılmayacağını anlayabilirsiniz.
Ben her hekimi aynı zamanda bilim insanı olarak görüyorum. Çünkü tıp fakültesinden mezun olduktan sonra bir hekimin eğitimi ve araştırması hiç bitmez. Bu yüzden hekim arkadaşlar hastaya yaklaşırken, bilimini, sanatını ve vicdanını her zaman hisseder.
Son zamanlarda içinde hekim arkadaşların da olduğu, tıp karşıtı, bilim karşıtı bir akım doğdu. Başka ülkelerde olduğu gibi bizim ülkemizde de bu grup maalesef medyada daha fazla öne çıkıyor. Bilim insanı basın karşısına çıkmaya imtina ederken, bu grup bilimsel hiçbir gerçekliği olmayan sözlerle bir taraftan halkı sağlık konusunda yanlış yönlendirirken, diğer taraftan hekimlere de büyük zarar veriyorlar.
3-5 hekimden oluşan bu grup, aslında hekimlik değerlerini azaltarak, hem bilim hem hekim karşıtı bir projeye hizmet ediyor. Halk sağlığı için çalıştıklarını söyleyen bu grup aslında halk sağlığına en büyük zararı veriyor.
Hekimler, vicdanlarını hiçbir zaman bırakmadan, her zaman bilimsel değerlere öncelik vererek mücadele ediyorlar. Hekimlerle ilgili bir cümle söylenecekse tüm bunların dikkate alınması gerekir.
Elbette hekimlerin de hatası vardır ve bundan sonra da olacaktır. Tıp bilimi şu an en hızlı ilerleyen bilim dalı. Her gün yenilikler çıkıyor. Tıp fakültesi boyunca okuduğumuz kalın kitaplar yetmiyor, bu yenilikleri de sürekli izlememiz gerekiyor. Hızla yenilenen bilgiler arasında tıbbi hatalar elbette tarihin her döneminde olduğu gibi bundan sonra da devam edecek. Fakat bu durum her meslek grubunda çok daha fazla. Tıpta hayati hata yapmamak en önemli amaç.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen bizim en çok üzüldüğümüz nedir, biliyor musunuz? Hasta hekim ilişkisindeki güvenin zedelenmesi. Bu konu şu an bizim en büyük önceliğimiz… Sağlıkta şiddet, her gün hekimler aleyhine açılan davalar, hastalarımızla ilişkimizdeki güveni zedeledi.
Unutulmamalı ki biz hekimler hastalarımızın sağlığı için varız. Yani aslında sağlıklı olmak çatısı altında sağlık çalışanları ve vatandaşlar birleşmeli ve birlikte mücadele etmeli.
Bu konuda sağlık iletişiminin, sağlık okuryazarlığının etkisini biliyoruz. Biz tüm bu olumsuzluklara rağmen hastalarımızla ilişkilerimizi en iyi hale getirmek için çalışıyoruz ve çalışmaya da devam edeceğiz.
Belki de sadece sağlığı geliştirmek hasta hekim ilişkisini artırmak adına hastanelerde bize ayrılan 10 dakikada bir hasta görme zorunluluğu, 20 dakikaya çıkarılsa bile önemli bir adım atılmış olacak ve amacımız için bir başlangıç yapmış olacağız.
Kaynak: https://www.haberturk.com/haberleri/vicdan-hekimligi
FacebookTwitterGoogle+EmailPrint