Journal of the American College of Cardiology isimli tıp dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma kalp krizlerinin sebebinin “çirkin kolesterol” olduğunu düşündürüyor.
Araştırmaya göre “çirkin kolesterol” seviyeleri yüksek olanlarda kalp krizleri riski üç misli yüksek!
Araştırma genotipleri belirlenen 73 bin 513 Danimarka’ lı üzerinde gerçekleştirildi.
Tek başına çirkin kolesterol yani tokluk kolesterol artığı, tokluk kolesterol artığı ile beraber HDL-kolesterol, sadece HDL-kolesterol veya pozitif kontrol olarak sadece LDL-kolesterolü etkileyen 15 farklı genetik varyant seçildi.
1976-2010 seneleri arasında katılımcıların 11 bin 984’ ünde iskemik kalp hastalığı teşhis edildi.
Çirkin kolesterolün 1 mmol/l artmasının HDL kolesterol azalmasından bağımsız olarak iskemik kalp hastalığı riskini 2.8 misli artırdığı tespit edildi.
Bu sonuç, trigliseritten zengin lipoproteinlerin kolesterol muhtevası yüksekliğinin iskemik kalp hastalığına yol açtığını ima ediyor.
İncelenen genetik varyantların pleiotropik etkileri dışlanamadığı için bu bulguların ilave genetik varyantlar ve randomize araştırmalarla doğrulanması gerektiği de hatırlatılıyor.
Çirkin kolesterol nedir?
Kolesterol artığı (remnant cholesterol) veya diğer adıyla çirkin kolesterol, trigliseritten zengin lipoproteinlerin kolesterol muhtevasıdır.
Açlıkta çok düşük dansiteli lipoproteinler (VLDL) ve orta dansiteli lipoproteinleri (IDL) ile toklukta bu iki lipoproteinle beraber şilomikron kalıntılarından oluşur.
Açlık kan trigliserit yüksekliği açlık çirkin kolesterol yüksekliğini gösterir ve artmış kardiyo-vasküler hastalık riski ile beraberdir.
Trigliseritlerin tek başına doğrudan kalp-damar hastalıklarına sebep olmadığı bilindiğine göre, çirkin kolesterolün sebep olması muhtemeldir.
Makul şüpheliden kesin suçluya
Çirkin kolesterol yüksekliği aynı zamanda HDL-kolesterol azalmasıyla beraberdir ve HDL-kolesterol artışının kardiyo-vasküler hastalıkları önleyememesi de çirkin kolesterolün “makul şüpheli” değil “kesin suçlu” olduğunu gösteriyor.
Araştırmacılardan Børge Nordestgaard ve Anette Varbo şunları söylüyor:
“Çirkin kolesterol ve kalp hastalıkları arasındaki ilişkiyi incelemek için sahip oldukları mutasyon dolayısıyla tüm hayatları boyunca yüksek çirkin kolesterol seviyelerine sahip olan insanların kan örneklerini kullandık.
Bundan dolayı araştırmamızın sonuçlarının hayat tarzı değişikliklerinden etkilenmesi mümkün değil.
Sigara içilmesi, yağlı besinler ve fazla kilo hepsi de kalp hastalığı riskini artıran sağlıksız hayat tarzı unsurlarıdır ve bu mutasyonlara sahip olan kişilerin kan örnekleri en doğru sonuçları gösterir.
Çirkin kolesterol yüksekliği normal yağın (trigliseritler) kan seviyelerinin artmasıyla ortaya çıkıyor.
Çirkin kolesterol yüksekliğinin en önemli sebepleri fazla kilo ve obezitedir.
Bunun için de çirkin kolesterolleri yüksek olanlara kilo vermeleri tavsiye edilmelidir; statin ve fibrat gibi ilaçlar da çirkin kolesterolü azaltabilir”.
Kolesterol teorisi bir zırvadır
Önce “kolesterol ne kadar yüksekse kalp krizi ve felç riski o kadar yüksek” zırvası ortaya atıldı.
Kalp krizi ve felç geçirenlerin yarısının kolesterollerinin normal ve hatta düşük olduğu ve yüksek kolesterolü olanların da kalp hastası olmadıkları gösterilince “iyi kolesterol-kötü kolesterol” saçmalığını öne sürdüler.
Kolesterolün hem iyi hem kötü olması elbette akıl ve mantık dışı idi ama amaç beyinlere sırf kolesterolün kötü olduğu algısını yerleştirerek kolesterol düşürücü ilaçların satışını pompalamaktı.
İyi veya kötü tabirleri ile ifade edilen farklılık aslında kolesterol molekülünden değil, kolesterolün bağlandığı diğer bileşenlerden (apolipoproteinler, yağ asitleri vs) kaynaklanır, çünkü kolesterol kanda tek başına taşınamadığı için lipoproteinlere bağlanmak zorundadır.
Kolesterol molekülüne başka bir molekül ya da moleküller bağlandığında ise artık o çok farklı bir bileşen olur ve ortaya çıkan bileşen sadece kolesterol olarak değerlendirilemez.
Yani ‘iyi kolesterol’ dedikleri aslında ‘HDL-kolesterol bileşiği’ ve ‘kötü kolesterol’ olarak bilinen ise ‘LDL-kolesterol bileşiği’ dir.
Endüstriden çıkar sağlayan ulema artık “iyi kolesterol yüksekliği ve kötü kolesterol düşüklüğü kalp hastalıklarını önler” demeye başladılar.
Amaçları, kalp hastalıklarının önlenmesi değil kötü kolesterolü azaltan ve iyi kolesterolü artıran ilaçların satışını sağlamaktı.
“İyi-kötü kolesterol teorisinin de zırva olduğu” ispatlanınca ‘küçük-LDL’ kavramı ortaya atıldı ama bununla ilgili paradokslar belirince bu sefer de “ultra küçük LDL”’ den söz edilmeye başlandı.
Meğerse bize senelerce kötü diye tanıtılan LDL-kolesterol masummuş ve tüm olaylar bu kötülerin kötüsü ‘ultra küçük LDL-kolesterol’ molekülünün başının altından çıkıyormuş.
Warwick Üniversitesi tarafından yapılan araştırma özellikle şeker hastaları ve yaşlılarda kalp krizi riskini artıran en önemli etkenin, yapışkan özelliği çok fazla olan bu ultra küçük LDL-kolesterol olduğunu gösteriyor.
Araştırmaya göre kısaca “MGmin-LDL” adı verilen bu çok küçük veya onların tabiriyle “ultra bad” kolesterol, kanda birikerek damar sertliğinin ilerlemesine yol açıyor.
Bu ‘ultra küçük yoğun LDL tanecikleri’ yani en kötü LDL-kolesterol taneciklerinin damar duvarından sızabildiği ve okside olduklarında hasara ve enflamasyona yol açabildikleri ileri sürülüyor.
Gelelim neticeye
Kolesterol teorisi rezil oldu, tabii onu savunanlar da ama göreceksiniz bu iş iyi ile kötü ile çirkin ile sınırlı kalmayacak.
Başrollerinde fingirdek kolesterolle aşüfte kolesterolün olduğu filmin gecikeceğini sanmıyorum.
Kalp damar hastalıklarını “kolesterol üzerinden tedavi etmeye kalkmak” sadece ilaç endüstrisinin menfaatinedir.
Kalp krizi ve felçlerin esas sebebi olan ateroskleroz yani damar sertliği, adam gibi beslenerek, yeteri kadar hareket ederek, sigara alkol içmeyerek ve varsa diyabet, hipertansiyon tedavi edilerek önlenebilir.