İndependent Türkçe‘ deki yazım:
Çin’den başlayıp 100’den fazla ülkeye yayılan koronavirüse karşı elimizde ne bir ilaç ne de aşı var ama bu, çaresiz olduğumuz manasına da gelmiyor.
Virüslerden korunmak için ve virüsü alsak bile sağlığımızı etkilememesi, hasta olmamak ve ölmemek için yapabileceğimiz pek çok şey var.
Koronavirüsten korkmayalım
Öncelikle koronavirüsten “korkmamamız” gerekiyor; korku, endişe, stres bağışıklık sistemini ciddi şekilde zayıf düşürür.
Koronavirüsün sebep olduğu hastalıktan çok koronavirüs paranoyasının daha çok zararlı olacağını daha salgının ilk ortaya çıktığı günlerde yazmıştım.
Koronavirüsten korkmayın çünkü…
Koronavirüs alanların yüzde 80 kadarı hastalığı hastaneye gitmeye ihtiyaç olmayacak kadar hafif belirtilerle geçiriyor, yüzde 15 hastada şiddetli seyrediyor, yüzde 5’ inde ise hastanede yatmayı ve yoğun bakım tedavisini gerektirecek kadar ağır olabiliyor.
Bugünkü bilgilere göre kornavirüs alanların yüzde 1-2 kadarı hayatını kaybediyor ve bunların çoğu da ileri yaşta olanlar ve özellikle de altta yatan hipertansiyon, diyabet, kalp-damar hastalığı, KOAH gibi hastalıkları olan kişiler.
Koronavirüs enfeksiyonu çocuk ve gençlerde genellikle çok hafif belirtilere yol açıyor ve 10 yaşın altında da ölüm yok denecek kadar az.
Ben bu yüzde 1-2 arasında bildirilen ölüm oranının daha da düşeceğine inanıyorum; zira belirtiler hafif olduğu için hastaneye gitmeyen veya hastalık belirtisi gelişmediği için teşhis edilmeyen vak’aların sayısının çok fazla olduğunu tahmin ediyorum.
Korunmak çok önemli
Koronavirüsten korkmayalım ifadesiyle “Bize bir şey olmaz, onu dikkate almayalım, görmezden gelelim” demek istemiyorum.
Sağlık Bakanlığı, salgının ilk duyulduğu günden beri tüm dünyaya örnek teşkil edecek tedbirleri aldı ve almaya da devam ediyor ve bu sayede de virüs bize 3 ay sonra geldi.
Eğitime ara verilmesi, kongre ve fuarların ertelenmesi, maçların seyircisiz oynanması gibi uygulamalar sizi korkutmasın.
Bu, virüsün bizde de yaygın olduğunun değil tam aksine henüz çok fazla yayılmadığının işaretidir.
Virüs çok yayıldıktan sonra bu tedbirlerin zaten hiçbir manası olmayacaktır.
Epidemiyologlar bir sene içinde dünya nüfusunun yüzde 40-70’ine virüs bulaşacağını tahmin ediyorlar.
Koronavirüs eninde sonunda bizde de yaygınlaşacak ve ölümler de bildirilmeye başlayacaktır; ama burada esas önemli olan virüsün ülkemizde olabildiği kadar geç yayılması, bir anda çok sayıda insanın hasta olmamasıdır.
Koronavirüsten korunmak mümkün
Bu virüsten korunmak için bilhassa yaşlı ve altta yatan ciddi kronik hastalığı olanların topluma karışmamaları, kapalı mekanlarda bulunmamaları, gerekli değilse evlerinden dışarı çıkmamaları çok önemli.
Tokalaşma, sarılma, öpüşme gibi bulaşma riskini artıran yakın temaslardan da kaçınılmalıdır.
Maskelerin sağlıklı insanları korumadığını, bunu ancak sağlık personeli ve öksüren, aksıran kişilerin etrafa daha az virüs yaymak için kullanmaları gerektiğini, bilinçsizce kullanılan maskelerin aksine virüs bulaşmasını kolaylaştıracağını artık biliyorsunuz.
Ellerin sık sık akar su altında sabunla iyice yıkanması şart.
Kolonya ve yüzde 60 üzerinde alkol ihtiva eden sıvılar da kullanılabilir; ama bunlar asla su ve sabunla yapılan temizliğe üstün değildir.
Hele de antibakteriyel sabun, jel ve mendillerin hem virüslere karşı hiçbir koruyuculukları olmadığını ve hem de birçok sağlık riski taşıdığını unutmayın.
Evlerin ve işyerlerinin havalandırılması, güneş banyosu da etkili tedbirlerdir.
Koronavirüsün hücrelere girmek için bağlandığı ACE-2 tipi reseptörlerin akciğerler dışında bağırsak ve böbreklerde de bulunduğu, bulaşmada dışkı ve idrarın da rolünün olabileceği gösterilmiştir.
Buna göre tuvaletten önce ve sonra yapılan temizlik de çok önemlidir.
Kelle paça koranavirüsten korumaz
Virüslerden korunmada evvel emirde bağışıklık sisteminin güçlü olması icap eder ve burada da beslenmenin büyük ehemmiyeti vardır.
Medyada adı çok sık geçen kelle paça, soğan sarımsak, zencefil, zerdeçal, limon, kefir veya envaı çeşit sihirli formüllerden hiçbirinin koronavirüse karşı özel bir önleyici tesiri yoktur.
Bunların hepsi de “adam gibi beslenme”nin temel unsurlarındandır ve mutlaka sofralarımızda bulunmalıdır; ama tek başına hiçbirinden bir mucize beklenmemelidir.
Esas olan gıdanın kaliteli ve işlenmemiş olmasıdır.
Ne kadar faydalı olursa olsun herhangi bir gıdanın aşırı derecede tüketilmesi de doğru değildir.
Tüm mevsim sebze ve meyveleri, salata, bakliyat, baharatlar, mayalı yiyecek ve içecekler (yoğurt, ayran, peynir, kefir, turşu, sirke, tarhana, şalgam suyu…), kırmızı et, sakatat, yumurta, balık, kuruyemişler… makul miktarda yenip içilmelidir.
İşlenmiş paketlenmiş hazır gıdalar, unlu mamuller ve şekerden olabildiğince uzak durulmalıdır.
İş, sadece beslenmeyle de bitmiyor
Adam gibi beslenme kadar günde 7-8 saat gece uykusu, düzenli egzersiz, stressiz olmak da güçlü bir bağışıklık sisteminin olmazsa olmalarıdır.
Özellikle öğle zamanı 15-20 dakika güneş banyosu da çok işe yarar.
Bu sayede hem kapalı mekanlardan uzaklaşılmış dolayısıyla da virüs saçabilen kişilerden uzaklaşılmış olur hem de deride daha fazla D vitamini sentez edilir.
Gelelim neticeye
Koronavirüs artık Çin’in değil tüm dünyanın ortak malı olmuştur.
Yetkilileri dinleyelim, ikaz ve tavsiyelerine riayet edelim, gerekli şahsi tedbirleri tabii ki alalım; ama bunu çok dert etmenin de âlemi yok.
Koronafobinin zararlarının, koronavirüsün yol açacağı hastalıklardan daha fazla olabileceği aklınızın bir köşesinde bulunsun.
Tek bir vakanın bildirilmesiyle maske fiyatlarının 10 misli artması, kolonya kuyrukları, marketlerin boşaltılması hiç de haya alâmet şeyler değil.
“Elle gelen düğün bayram” diyelim, keyfimize bakalım.