Köyü nasıl ve kimden öğreneceğiz?
Kaymakam bu toplum kalkınması görevi altında vicdani olarak ezilmekte, sürekli bir iç hesaplaşma-konuşma mücadelesi de vermektedir.
Tam bu noktada her iyi bir okur gibi aklımıza Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı” romanı ve o önemli eserdeki Rus Köylüsü üzerine gözlemler gelmektedir.
Ve kitabın birinci bölümünün sonunda, yazarımız(İsa Küçük) Refik Erduran’ın Yağmur Duası’ndaki çözümle eşleşen öneriyi yapmaktadır;
“…köylü okulu sahiplenmedikçe köyün kalkınması, köylünün yaşam koşullarının iyileşmesi mümkün mü?”(sayfa 60)
Dostlarım;
Toplam on bölümden oluşan bu başarılı roman üzerine yaptığım bu kişisel değerlendirmelerde görülmektedir ki, Sarışın ve Kara romanında dostumuz, üniversiteden(mülkiye) okul arkadaşımız yazar İsa Küçük çok öğretici, kalıcı, akıcı ve yalın anlatıma sahip, ilginç ve derinlikli bir eser meydana getirmiştir.
Yapıt, çoğu edebi özelliğiyle(kurgu, atmosfer, dil ve anlatım, imgesel yoğunluk, toplumsal ileti, birey-toplum dengesi, karakter ve olay uyumu) oldukça başarılıdır ve kalıcı olacaktır.
Toplumsal yapı ve sosyal gelişmelerin romana yansımasına örnek verebileceğimiz metinleri epeyce bulunmaktadır.
Edebi açıdan yapabileceğim bir eleştiriyi de burada yazmak durumundayım.
Yazar, köyü ve köylüyü anlatırken köyün ekonomi politiğine, yani sosyal yapı içindeki toplumsal dinamiklere pek yer vermemiştir. Yani köyler ve ilçedeki üretim, üretim ilişkileri, sınıfsal belirlenişler, gelir, katma değer, artık değer, bölüşüm, tefeci-tüccar ilişkileri, geçimlik ücretler, küçük üretim ve mülkiyet gibi..
Gerçi sayfa 52’de kaymakam köyün bir “sosyal haritasını” çıkarmak istemektedir ama, tek başına bu gönderme yeterli olamayabilir.
Şair ruhlu Cumhuriyet Kaymakamı Çağlar’ın, “Daristan” ilçesindeki görevinde iç hesaplaşmaları ve konuşmaları artarak sürmekteydi.
Köylülerle ortak bir dil konuşmanın heyecanı, içinde kaybolduğunu sandığı coşkulu şarkıyı yeniden çaldırıyordu..
Sayfa 65’te, Cumhuriyet’in; ilanından kısa süre sonra köy kanunu çıkarttığını, buna karşın 30-40 yıl sonrasında bile köyün hedeflenen seviyeye getirilemediğini belirtiyordu.
“Millet Yapar Kampanyası” için sürekli köylere gidilmektedir.
Bu sözü ilk kez Halide Edip Ateşten Gömlek romanında kullanır.
Kaymakam mütegallibeye(yerel ağa ve beyler) karşıdır.
Çağlar yine iç konuşmalarında köy sorununa çıkış yolları aramakta ve bazen gerçek sonuca iyice yaklaşmaktadır:
Soruna, sorunun sahiplerini ortak ederek işe başlamayı tasarlamaktadır.
Sayfa 106’da, Cumhuriyet’e eleştirel bakışlar söz konusudur.
Köylüye yeni rejimin ışığının ulaşamadığı.
Yakup Kadri’nin Ankara, Panorama romanlarında da benzer eleştiriler daha kapsamlı olarak vurgulanmaktadır.
Bu kitabın farkı, konuya “içerden bir bakış, karakteri bir kaymakam olan şahsın” gözünden ve zihninden bir yaklaşım getirmesidir.
Yine sayfa 107’de, edebi sanat açısından güzel ve yerinde bir teknik ile- metafor- tren istasyonundaki “donmuş saat” belki de cumhuriyetin ya da aydınlanmanın yarıda kalmasına işaret etmektedir.
“…Donmuş ve durmuştu saat. Belki de önce durmuştu ve durduğu için buz tutmuştu. Karar veremedi.”
Romanın üçüncü bölümü de ilk iki bölüm gibi, hem toplumsal dönüşümün edebiyata yansıması açısından hem de kahramanın içsel düşünceleri açısından güzel örnekler içermektedir.
Ankara’da iç işleri bakanlığı koridorlarında, Mülkiye’den arkadaşı Ayhan’ı görünce kaymakam Çağlar’ın geçmiş öğrencilik yıllarını anımsaması sevincini kanatlandırmıştı..
“Bestelenmiş bir dost sıcaklığı…”
Bu ifadede sözcüklerin gücünü görmemek mümkün değil..
Eski arkadaşı Ayhan ile Kaymakam Çağlar’ın konuşmalarının bir yerinde söz taşrada kaymakamlık konusuna gelir ve Çağlar; “…memnun olmadığını…özgürlüğünü yitirdiğini…” söyler.
Ayhan, “…seni kim arar kim sorar, istediğini yap” der.
Çağlar; “…öyle deme…tam da orada…o yalnızlıkta…özgürlük tutkusu her yerden daha çok hissedilir…tek adam olmak…öylesine bir yalnızlık ki… müzede heykel gibi…herkesin önünde, kıpırdamak, gülmek, adım atmak yasak… öyle bir tutsaklık ki bu…insan özgürlük ne demek anlıyor…” (s,125)
Bu konuşmalardan yola çıkarak felsefi ve bireysel anlamda, mesleki veya politik ortamda “özgürlük sorunsalı” üzerine ufkumuzu genişletip tartışabiliriz.
J.P.Sartre, özgürlük için, “…mecburiyetlerin bilincinde olma hali…” yaklaşımındadır.
Burada Kaymakam, işte o mecburiyetlerini ve yarattığı tutsaklıkları çok iyi sergilemektedir. Dolayısıyla özgürlüğü özlemektedir.
Romanın bu kısmında,(sayfa 127-135) Çağlar, Ankara Gar’ında, “…yıllardır görmediği, mavi ceketli, kısa sarı saçlı, senelerce arayıp bulamadığı, sarışın kadın Nuran’a rastlar.
Geçmişte bir yaz hafta sonu buluşup sonrasında altı yıl görüşemediği sarışın kadın..
Ve sonra Nuran’ın da Çağlar’ın da başkalarıyla evlenip hayata karışmaları..
Ve altı yıl sonra hiç beklenmedik bir anda Gar’da karşılaşıp kısa süreli bir sohbetten sonra tekrar ayrılış..
Ve bunun üzerine roman yazarından müthiş bir yorum;
“Kuvvetli bir rüzgar, kalın bir kitabın sayfalarını hızla açıp kapattı.”
Tam bu noktada kitabın yazarına sorumuz şudur;
Kitabın “Sarışın ve Kara” olan adındaki sarışın, Nuran mı?..
Roman kahramanı Çağlar, şair ruhlu ve görevini yaparken, çevresindeki yetkililerle konuşurken arada bir edebiyatçılara, Sait Faik’e(s,148), Fakir Baykurt’a(s,62) göndermeler yapmaktadır.
Kaymakam Çağlar’ın şiir dünyasındaki “sarışın” ve “kara” motifleri de yaşanmış ve veya kurgusal bir şair yaşamının anılarına saygı duygusu olamaz mı?
Çevresindeki şer cephesini-karanlık güçleri-cemaatlerin adamlarını 1965’te yaptıkları menfaatçi işlerle birlikte yakından görmüştür.
Ve bunun üzerine bu menfaat-şer-dinci çevreler Cumhuriyetçi kaymakamı şikayet ederler, inceleme sırasında ilden gelen Vali savunma ister, kaymakam ”savunma yapmak atılan suçu kabul etmektir” diyerek savunma yapmaz, ifade vermesi istenir, ifade de vermez, sadece “bana kara çalmak” istiyorlar, bunun için “açıklama yaparım” der ve yazdığı açıklama gerçek bir Cumhuriyet Kaymakamının yurtseverce yaptığı örnek bir açıklamadır ve her devlet görevlisinin okuyup örnek alması gerekir.(sayfa 224-225)
Yedinci Bölümde, roman kahramanı bir kaymakamın gözünden, köylü sorunu, kalkınma konusu, dinsel çevrelerin köy kalkınmasına ikna edilerek seferber edilişi, aydın ve bürokratların halka ne verdikleri, üretim sorunu, köyün içinden köyü yazan bir kadın romancının çıkmaması, köy romanlarını niçin hep erkeklerin yazmış olması(güzel bir soru), asker ve sivil bürokrasi ile hedeflere ne kadar varılabileceği(güzel soru) ve bunları yazarken-düşünürken de Yakup Kadri , Yaban, Şevket Süreyya, Refik Erduran, Yağmur Duası gibi kırsal kalkınmaya yoğunlaşan yazar ve eserleri anımsatması..
Yakup Kadri Yaban’da aydınları suçlar.
Köylülerden “onlar” diye söz eder.
İsa Küçük ’ün bu romanında böyle suçlayıcı ve dışlayıcı, ya da kendini köylüden “ayırıcı” bir dil yoktur.
Tarihsel gelişmemiz ve bunun bilince yansıması bize şunu öğretmiştir;
Halkı aydınlar, bürokratlar, yerel yöneticiler kurtaramayacak, bu mücadele ancak bilinçlenen halkın- köylünün- işçi sınıfının gerçek zaferi olacaktır.
Örneğin, İsa Küçük’te olduğu gibi, Ferit Edgü’nün “O”, romanında da bu gerçek saptanmakta ve vurgulanmaktadır.
Yaban’da sorulan meşhur soru, “bu yoksul insan kitlesi için ne yaptın, ne ektin ki ne biçeceksin?”
Sarışın ve Kara romanında da Çağlar bu can alıcı soruyu Yaban yazarının Osmanlıya mı, Cumhuriyete mi sorduğunu belirterek, aynı soruyu kendine soruyor..
Yine burada kahramanımız diğer roman kahramanlarından farklı olarak üretimden, para ve geçimden, yollardan ve harcamalardan söz ederek kalkınma vurgulu romanlar dünyasına yeni boyutlar katmaktadır.
Roman kahramanı kaymakam Çağlar 1965’te, 50 yıl sonraki 15 Temmuz olaylarını sanki öngörmüştür.(sayfa 285)
Kitapta yer yer güzel sorular ve yanıtlar da yer almaktadır.
Bunlardan biri de, sayfa 293’te var;
“Asaf” dedi Kaymakam, “ sana bir soru: biz yaşadığımız bu günlerin tanığı mıyız sanığı mı?”
Yanıt da en az soru kadar güzeldir;
“ Biz görevimizi yapıyoruz efendim…yapmayan olursa sanık durumuna düşer.”(sayfa 294)
İşte kanımca gerçek bir aydının sorumluluk, yurtseverlik, çağdaşlık ve Cumhuriyet bilinci budur.
Görev, Cumhuriyetin, ilkelerinin, laik-demokratik-sosyal bir hukuk devletinin korunması, geliştirilmesi ve çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarılmasıdır.
Bu görevi en iyi, en güzel, en doğru biçimde yapmayan sanık olur ve olmalıdır.
Romanda karakter, konuşmalarında, iç hesaplaşmalarında hiç “..onlar, bunlar..” denmez, köyse köy, köylü ise köylü, insanlar isimleri ve görevleri ile yer alır diyaloglarda.
İnsani sıcaklığın izi düşer okurken bizlere..
Sonuç olarak, Dostumuz Yazar İsa Küçük, Sarışın ve Kara isimli bu romanıyla önemli bir başarıya imza atmış, edebiyatımızın piyasa ve post modern ağırlıklı bu geçici döneminin çabuk aşılarak, Gerçek Edebiyat ürünlerinde saygın yerini almıştır.
Ellerine, emeklerine, bilgine, mücadelene, edebiyat ve şiir tutkuna SAĞLIK Sevgili Dostum, İsa Küçük..
Ekonomi Politik insanın durumunu, edebiyat ise insanın dramını anlatır.
İnsanın dramını bilmeden, durumunu düzeltemeyiz.
Romana-edebiyata- öyküye sevgiyle ve bilgiyle devam edeceğiz..