Kapitalizmi yönetmek zorlaştı..
“Liberal demokrasi” ile değil, daha otoriter ve baskıcı yöntemler deneniyor.
Yapısal krizleri var sistemin.
Birbirini geliştiren çelişkilerden oluşan bu çoklu krizler giderek artmakta..
Küresel anlamda da büyük tehditler oluşturmakta..
Ekonomik boyut var, siyasal boyut var, iklim krizi var, jeopolitik sorunlar ağırlaşıyor..
Hepsinin temeli ise; tarihsel ve toplumsaldır.
“Artık Değer” ve “kapitalist üretim tarzı” ile, toplumsal sınıfların örgütlü-siyasal güçleri..
Güncel ekonomik kavram ve sorunlar neyin biçimleridir?
Kapitalist üretim tarzının sergilediği biçimlerdir.
Örneğin; büyüme denilen kavram veya olgu aslında BİRİKİM, yani sermaye birikimidir.
Birikim, büyümenin altında saklanmaktadır.
Ve Türkiye’deki sermaye birikim modeli esas olarak rant ekonomisidir.
Yine bu kavramın altında, “kar maksimizasyonu, rekabet” gibi cilalı öncelikler belirtilmektedir.
İşte; “hızlı büyüme- yükselen piyasa- küresel rekabet” gibi cilalı gösterişlerin temelinde artık değer diye tanımlanan sömürü
sistemi vardır.
İnsan ve halk öncelikli bir ekonomik anlayışa geçilmedikçe bu krizler nasıl aşılacak?
Hem enflasyon hem durgunluk yan yanaysa, biri için aldığın önlem diğer sorunu derinleştirir.
Çok yönlü sorunları aşmak için, “üretkenliği artırayım” dersen bu kez sömürü çoğalır, işsizlik artar..
Bölüşümü düzeltmeyen bir üretkenlik artışına rıza gösterilemez.
Küresel ısınma da yaşamı zorluyor, verimlilik kaynaklarını giderek daraltıyor.
Demokratik talepler arttıkça iktidarlar otoriterleşmekte..
Bu büyük krizden çıkışın yolunu, demokratik, laik bir sosyal hukuk devletinde görmekteyiz.
Ülke kaynaklarının tam-doğru ve etkin yönlendirilmesi vazgeçilemez bir ilkedir.
Bu adil bölüşümü içeren üretkenlik anlayışının bir diğer yanı ise katılımcı planlamadır.
Planlama ve kaynak verimliliği, kısa vadede olmasa da orta ve uzun dönemde ülkemize sağlıklı bir temel oluşturacaktır.