Hz. Mevlana’nın Mesnevi kitabı 5. Cildi(1335-1420)’nde geçen, en çok eleştirilen ve en müstehcen bulunan “kabak hikayesi” aslında o devrin ve bu devrin zirve iletişimcisinin dilinden dünya ve ahiretimize her daim katkı sunacak çok değerli ve önemli dersler içerir dikkatle ve derinlikli bakıldığında.
Dünyada her şey, bilimin de temeli olan bir düzen ve mizan üzerine kuruludur.
Her şey değerini ve kıymetini bu ölçüler çerçevesinde alır/almalıdır.
Değişmez ve bütün dinlerin ve kültürlerin kabul ettiği ortak mukaddes, tek kutsiyet sahibi değerimiz “Allah” tır.
Bütün değerleri en başa Allah’ı koyarak sıralamamız gerekiyor.
Mevlana’nın hikâyesini kısaca hatırlayalım.
Olayda kendini dünyada mülkün sahibi zannederek “sınırsız/ölçüsüz” şehvetinin her isteğini ve tüm duygularını tatmin etmek isteyen ev sahibesi kadın,
Kendini dünyada imtihan olurken misafir bilen ve ev sahibinin çizdiği sınırlar/çizgiler(kabak) çerçevesinde şehvetini ve duygularını helal dairede tatmin edip, asıl tatmini cennete bırakan akıllı hizmetçi kız.
Evet, eşek tasviriyle erkek/kadın insanda sınır tanımayan, sınır konulmamış şehvet ve diğer duygular temsil ediliyor.
Kabak tasviri ile de imtihan dünyasında bize tanınan alanın sınırlarını çizen Kur’an ve Sahih Sünnetle belirlenmiş ölçü anlatılıyor.
Ölçüye dikkat etmediğinizde ev sahibesi kadın gibi şehvet ve diğer duyguların aklı ve kalbe galip gelmesiyle hikâye de olduğu gibi kan revan içinde kalır, dünya ve ahiret zararına uğrarsınız.
Bu sebeple çok cazip olan ve yaklaşıldığında, kabağı unuttuğunuzda kesinlikle yapacağınız 3 büyük günah için “yapmayın” değil “yaklaşmayın” emri verilmiştir.
Zina, faiz ve yetim/kamu/vakıf malı yemek kabak kullanımının en çok dikkat edileceği ameller.
Eşyaya verdiğimiz değerin referansı Allah olmalı demiştik.
İttakullah/Takva sahibi olmak: Allah’ın koyduğu değer ölçüleri ve sınırlara riayetle bir hayat sürmek demek.
Dünya/ahiret mutluluğunun anayasası ilk 3 maddesi şu esaslar olmalıdır:
En değerli varlığımız aşkın varlığımız Rabbimiz,
Değerli varlığımız içkin varlığımız eşimiz,
Değerli varlığımız taştığımız ve taşkın varlıklarımız anne/baba ve çocuklarımız olmalı.
Bu değerlerin ayarlarıyla oynanırsa mizan ve ölçü kaçar saadette bozulur.
Said Nursi’de sırat-ı müstakimin geçtiği günde 40 defa dua ettiğimiz “Bizi doğru olan yola ilet.” (Fatiha, 1/6) ayetini tefsir ederken bu değerler silsilesine ve kabakla ifade edilen ölçüyü, 6 yanlış, 3 doğru ilkelerle açıklar.
İnsanı insan yapan 3 temel duygu vardır:
Kendine menfaatli olan şeyleri temin için kuvve-i şeheviye, Kendine zararlı olan şeyleri uzaklaştırmak için kuvve-i gadabiye, Fayda ve zararı ayırt etmek, hikmeti bilmek için kuvve-i akliye.İnsandaki bu kuvvetlere, şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin her birisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar. Fatiha’daki Sırat-ı müstakimden murat, şu üç mertebedir.
Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları pâyimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur.
İhtar: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi füruatında da bu üç mertebe mevcuttur.
Ve keza, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne mânevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz.
İhtar: Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır.
Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinap eder.
İhtar: Bu kuvvetin şu üç mertebeye inkısamı gibi, füruatı da o üç mertebeyi hâvidir.
Hülâsa: Şu dokuz mertebenin altısı zulümdür, üçü adl ve adalettir. Sırat-ı müstakimden murat, şu üç mertebedir.
Fatiha’daki Sırat-ı müstakimden murat, iffet+şecaat+hikmet’ten oluşan şu üç mertebedir.
Yine Said Nursi Lem’alar isimli kitabında bu ölçülere dikkat ederek hayatımızı sürdürme konusunda şu hayatı uyarıları yapar:
“Madem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâiflerini onda batırma. Çünkü çok küçük şeyler var, çok büyükleri bir cihette yutar. Nasıl küçük bir cam parçasında gök, yıldızlarıyla beraber içine girip gark oluyor. Hardal gibi küçük kuvve-i hafızanda, senin sahife-i a’mâlin ekseri ve sahaif-i ömrün ağlebi içine girdiği gibi, çok cüz’î küçük şeyler var, öyle büyük eşyayı bir cihette yutar, istiab eder.” (Lem’alar, On Yedinci Lem’a, On Dördüncü Nota)
Rabbimize imanla bağlandığımız “Hablullah/Kur’an/Sünnet” sayesinde dünya hayatında bize yön veren “değerler silsilesi” ni oluşturmalı ve günde 5 vakit listeyi gözden geçirmeliyiz.
Aksi halde yanlış kişilere, yanlış eşyaya, yanlış makama, mevkiye v.b. verdiğimiz fazla değer başımızı yere eğer.
Aman dikkat!