Türkiye, sınırlarını güvenliğini sağlamak için Suriye’nin kuzeyinde 20 gündür bir operasyonda. İçeride ve dışarıda dönen bir sürü tartışmayı yazmayacağım. Savaş çığırtkanlığı da yapmayacağım. Sadece, bir ülkenin kendi toprak bütünlüğünü sağlamak adına verdiği mücadelenin, ne kadar haklı olduğunu söyleyeceğim. Nato müttefikimiz olan ABD ile karşı karşıya gelir miyiz? Operasyon başladı başlayalı en büyük endişelerden biri olarak gözüküyor. Umarım gelmeyiz. Kendi güvenliğimiz için gerekirse gelmeliyiz de. Ancak; öncelikle, diplomatik çözüm yollarını denemeliyiz. Bugün size anlatacağım konu, gündemde tartışılan bu konuların çok ötesinde. Fakat; bugünlere gelmemizde etkisi olduğu su götürmez bir gerçek. Bu savaş, tam anlamıyla emperyalist-antiemperyalist savaşıdır. ABD’nin 1990’dan sonra Sovyet Bloğu’nun çökmesiyle, Soğuk Savaş döneminin bitmesinin ardından Huntington’ın, “Medeniyetler Çatışması” makalesinde de belirttiği, yeni düşman olarak görülen İslam ve Ortadoğu^ya yönelik yayılmacı savaşıdır. Bu politikayı, hatırlayacağınız üzere İkiz Kulelere yapılan saldırılardan sonra, Bush’un, “Yeni Haçlı Seferi” olarak tanımladığı savaşın izleri olarak görebiliriz. Artık; düşman komünizm değil, medeniyet getirilmek istenen, Ortadoğu’dur. Yıllarca, zalim kukla diktatörleri güdümünde sömürdüğü Müslüman halkları, bu sefer getirdiği diktatörleri, götürerek bölgede bir istikrarsızlık ortamı yaratarak gene, bu halkları kendi kontrol etmek istemektedir. Bununla da yetinmeyip, Suriye’de Işid ile mücadele ediyor diyerek, silahlandırdığı PYD ve YPG gibi Türkiye’deki PKK’nın uzantılarını, Türkiye’ye karşı bir tehdit unsuru olarak kullanmak istemesi, ayrıca üzerinde durulması gerekli başka bir meseledir. Peki, ABD nasıl müttefikimiz oluyor? Böyle müttefiklik mi olur? Müttefik filan değil aslında. Bakın, yıllarca Türkiye’nin Güneydoğusu’nda konuşlanan PKK terör örgütünü her anlamda desteklemedi mi? Ama; söylemlerinde terör örgütü olarak dile getiriyordu. Bakın, daha dün ABD’nin Iraktaki en üst düzey komutanı, Korgeneral Paul Funk, YPG’nin arkasında durarak “Partnerimizin dikkatinin dağılmasını istemem. Bu, Suriye tarafında Işid’e karşı aralıksız devam eden bir mücadele” dedi.
Gördüğünüz üzere, müttefiki biz değil de, YPG-PYD’ymiş gibi. Yani, PKK. Hani, PKK terör örgütüydü. İşte sevgili okurlar, ABD, Rusya ve Avrupa devletleri ( Bilhassa da Almanya) yıllarca bu örgütü her anlamda destekledi. Tabiri caizse, sırtımızdan bıçakladı. Şaşırmadım. Çünkü; emperyalist devletlerden de başka bir şey beklenemezdi zaten. I. Dünya savaşı öncesi, o günlerin süper güçleri, İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti’ni paylaşabilmek için kendi içinde bir denge politikası güderek, sözüm ona korumaya çalışıyordu. Sonradan, çıkarlar baş gösterince, Almanya ve İtalya’nın da sömürge yarışına girmesiyle birlikte 9 Haziran 1908’de Finlandiya’nın Baltık denizinde, Rusya ve İngiltere Revan görüşmelerinde Osmanlı’yı paylaşma kararı almadı mı? Bunların kendi çıkarları söz konusu olunca gerekirse bir araya da gelirler. Mehmet Akif’in dediği gibi, “Tarihten ders çıkarılsaydı, tarih hiç tekerrürden ibaret olur muydu?” Ama; maalesef ders çıkaracağımız yok. Biz söylemiştik demek istemiyorum ama; söylemiştik. Neyi mi?
Bu ABD, 1960 darbesi hariç, onu da askeri kadroyla sonradan anlaşıp, tanımıştır, Türkiye’deki, bütün darbelerin arkasındaki gizli eldir. Kanıtı mı? Türkiye’de bir süre çalışmış olan Grahamm Fuller’in “Bizim çocuklar başardı” dediği, 12 Eylül 1980 darbesi değil midir? Ya da haşhaş ekimini serbest bırakmak isteyen Demirel hükümetine karşı yapılan, 1971 Askeri Muhtırası değil midir? Bu son kalkışılan Feto uzantılı 15 Temmuz kalkışması da İncirlikten TBMM’yi bombalayan uçakları kaldırmamış mıdır? Yine, 1974’te Ecevit hükümetinin haklı gerekçelerle Kıbrıs’a yaptığı harekatı engellemek adına, Türkiye’ye uyguladığı ekonomik ambargo nedir? PKK’nın büyük ölçüde büyümesinde etkisi olan, Çekiç Güç’ü nasıl açıklayabilirsiniz? Faili meçhul suikastlerle Türkiye’ye operasyonlar çektirdiği, Kontrgerillasını nereye koyacaksınız? İşte, bunun gibi misillemelerini ve daha onlarcasını ABD, müttefik olarak yapmıştır! Bundan dolayıdır ki emperyalizme karşı, Türkiye’de yıllardan beri ses olan sol örgütlenmeler söylemiştir.
“6. Filo defol!” derken, söylemiştir.
“Katil Amerika!” derken, demiştir.
Bugün her ne kadar üzülerek söyleyebilirim ki ABD’nin emperyalist politikalarının taşeronluğunu yapan, sözde “Marksist!” PKK örgütüne destek veren bir kısım solcular olsa da Türkiye solu, her zaman vatanperver olmuş ve mazlumun yanında, zalim sömürgecilerin karşısında olmuştur ve olacaktır da. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun bu bataklıktan çıkışı da kendi kodlarına dönmüş bir sol ve bilinçlenmiş halk kitleleriyle mümkün olacaktır.
Mert KAPLAN