İktidarın izlediği yanlış politika sebebiyle ülkemizin bütün dünya ile irtibatı koptu, herkesle kavgalı hale getirildi. Türkiye, oy kaygısı ile yapılan hamasi kavgalar yüzünden önce tüm dünya ile kavga eden sonrasında ise akıl almaz tavizler veren bir ülke haline getirildi. İç politikada izlenen menfaatperest uygulamalar yüzünden Türkiye, Fetullah Gülen denen bir meczubun bile operasyon yapabileceği bir ülke haline getirildi.
Yöneticiler Türkiye’nin sorunlarının başka bir devlet yöneticisinin (ülkemiz üzerinde hesapları olan ABD ve Rusya)yardımı ile çözüleceğini zannetme gafletine düştü.Ülkemizin bir bölgesindeki meseleyi başka devlet başkanlarıyla halletmeye çalışmak kadar büyük bir garabet olamaz. Başka bir garabet Rıza Zarrap olayı. Rüşvet, devleti yok etmeye sebep olan bir illettir. Ortada bir rüşvet iddiası var ise, iddia delillerle ispat edilmelidir. Rüşveti alan veren varsa, hangi usulsüzlük için, hangi sistemi bozmak için düzenin bozulduğunun hesabı sorulmalıdır. ABD’de adalet mekanizmasının, yargılama sürecinde ortaya çıkardığı belgeler ne kadar çarpıtılmış olduğu düşünülürse düşünülsün yüce Türk adaleti bu belgeleri incelemek’ üzere ABD’den talep etmelidir. “Dış güçler ülkemize kumpas kuruyor!” bahanesi ile iddiaların üzeri örtülmemelidir.
Eğer gerçekten ülkemize uluslararası bir komplo kuruluyor ise bu vahim hadiseye zemin hazırlayanlardan, engel olamayanlardan, öngöremeyenlerden hesap sorulmalıdır. Bilerek bu psikolojik savaşa hizmet edilmiş ise sorumlular vatan hainliği etmiş olur, bilmeden dış güçlerin psikolojik harekatlarının kurbanı olmuşlar ve ülkeyi de kurban etmişler ise bu gafletin, beceriksizliğin, iş bilmezliğin ispatıdır.
Devletin başındaki devlet adamları, bürokratlar veya basın, ilim adamları hiç ama hiç kimsenin aklına Türkiye’nin iki vatandaşının ne sebeple ABD tarafından tutuklandığı konusunda fikir beyan etmediği gibi herkes savunmaya geçti. Hükümet bu nedenle iki kez ABD’ye nota verdi. Hiç kimse; “Türkiye, ABD’nin 53. eyaleti değildir; siz hangi hakla ve yetki ile bizim vatandaşlarımızı tutukluyor ve yargılıyorsunuz? Bu yapılanlar bizim egemenlik haklarımıza müdahaledir.” demedi. En azından bizler duymadık bilmiyoruz. Devlet olmanın şartları vardır.Devlet hukukun içinde kalacak, devlet gibi hareket edecek, suçlunun cezasını geciktirmeden kendi verecek ve hem kendini hem de vatandaşlarını kurda kuşa yem etmeyecek vatandaşları suçlu olsalar bile…
Siyaset kötü sonuçlarla karşılaşınca şikâyet etmek, sağı solu itham edip yaygara koparmak değildir. Siyaset çare üretme sanat ve ilmidir. Türkiye’nin aleyhinde doğan sonuçların sebeplerini ortadan kaldırmak için, karşılaştığımız ve karşılaşacağımız problemlerin, sıkıntıların çözümü sebeplerini bilmekle mümkündür…
Devlet adamlığı, kürsülerden elin Alman’ını veya Amerikalısını halka şikayet etmek olmasa gerek!?Devlet adamlığı sorunlar karşısında politika üretmek, çözüm üretmektir, neticesini ise halkla paylaşmak esastır. Çözümü kürsülerden değil diplomasi içerisinde karşılıklı devlet adamlarının teatisi ile yapmak esastır. Devletlerarasında karşılıklılık ise hukuk içinde ve hukukun izin verdiği ve öngördüğü hamleler ile yapılır, yapılmalıdır.
Geldiğimiz nokta; Ya ninniyle uyutulduğu ya ağzına bir parmak bal çalınarak susturulduğu ya da tehditle korkutulduğu için haksızlık ve zulüm karşısında sesi çıkmayan insanlardan oluşan, millet olma vasfını kaybetmiş milletsiz bir Türkiye!.
Büyük Türk bilgesi Bilge Kağan Türk milletini şöyle uyarıyor ve ikaz ediyor:“ İnsan olan insan haksızlık karşısında susmaz! Zulme, elimdeki imkanlardan olurum diye sesiz kalmaz! Bunlar benim adamım diye haksızlık yapana yardımcı olmaz!..”
İnsanlarımız tek tek, birer birer insan olduğunu hatırlayıp dirilmeli, ayağa kalkmalı; haktan, hukuktan, adaletten, hürriyetten, barıştan, şereften yana taraf olmalı! Zulme, şirke, adaletsizliğe, hukuksuzluğa, şahsiyetsizliğe, ahlaksızlığa karşı çıkmalı!..İnsanlarımız, millet olma bilincine,şuuruna ulaşmalı, millet olmalı!..
Bugün, Türkiye’nin, bölgemizin içinde bulunduğu yangından kurtarılması için, namuslu insanlara, onların gayretine, desteğine, imkânlarına ihtiyaç var. Türkiye’yi bu çıkmaz sokaktan çıkarmak için Yeni bir Milli Mücadele ruhuna ihtiyaç var. Çileli ve ağır bir yük olan Yeniden Milli Mücadele tek başına bir grubun kaldırabileceği bir yük değildir.
Doğrular ve hakkı savunanlar mutlaka başarılı olacaktır. Ne olursa olsun, ne denirse densin, başımıza ne gelirse gelsin hep birlikte, Yeni bir Milli Mücadele ruhuyla doğruları savunmaya; adaleti, hakkı savunmaya devam etmek zorundayız.
Korkutulmaya çalışılsak da, önümüz kesilmeye çalışılsa da Yeniden Milli Mücadele yolunda çektiklerimiz bizim için onur olmalı.
Hiçbir kimsenin ve grubun iltifatına ihtiyaç duymadan; sadece kendimize,milletimize güvenmek, birbirimizi Yeniden Milli Mücadeleye davet etmek zorundayız.Çünkü tek çare elli yıldan beri Milletim Uyan! nidaları ile milleti uyaran milli kadrolar öncülüğünde Yeniden Milli Mücadeledir.
Türkiye’yi,siyaseti ibadet temizliği ve hassasiyetiyle yapanların yönettiği ülke haline getirmek zorundayız. Milletimizin uyanması, yöneticilerimizin basiretle hareket etmesi gaflet, garabet, hainlik, beceriksizlik, iş bilmezlik çıkmaz sokağından kurtulması dilek temenni ve duasıyla… (Yeniden Milli Mücadele 549. Sayıdan)