İş, hakikatin itibarsızlaştırılmasıyla başladı. Yazılı ve görsel televizyonlar kendi kendini imha etmiş oldu. Zaten kendi kendini imha etmek mecburiyetindeydi. İktidarların, egemen sermaye çevrelerinin kendi ön yargılarını tastık ettirmek üzere kurdukları araçlar artık işlemiyor. Ya da zorlanıyor.
Bu sadece sosyal medyanın ortaya çıkması ile izah edilemez. Önce medya neden çöktü onu görmek gerek.
İktidar yanlısı beş on gazetecinin kendi medyaları için söylediği şu ifade her şeyi anlatıyor. Medyanın %90 bizim elimizde, lakin etkinlikleri yok. Bundan sonra seçim kazanmak zor yorumunu yaptılar. Okuyucuların, izleyenlerin medyaya yabancılaşması Hakikat-Sonrası paradigmanın sonuçları olsa gerek. Burada anlatmaya çalıştığım bir partinin övülmesi veya yerilmesi meselesi değildir. Hakikatin gözden düşürülmesiyle zaten hakikati gözden düşürmek isteyenler de gözden düştü.
Bu durum sadece Türkiye’de yaşanan bir olgu değil.
Bu iş; İlk önce sigaranın zararlarını ortaya koyan bilime karşı Sigara Şirketlerinin bilim inkarcılığı ile başlamıştır. Sözde tarafsız vakıflar kurarak, buralarda bilime ihanet eden, bilim insanlarından, sigaranın sağlığa zararlı olduğu, bilim tarafından doğrulanmamıştır diye raporlar alarak, yürütmüşlerdi. Amerika’da bu anlayışla kırk yılın geçtiğini görüyoruz. Tabi ellerindeki medya yoluyla, gerçeğin itibarsızlaştırılmasıyla sağlanmıştır. Bilim düşmanlığı ile sağlanmıştır. Petrol şirketleri, çevre kirliğine karşı Kyoto Mutabakatını böyle engellemişlerdir. Hakikat-Sonrası derken, buradaki, “sonrası” sözcüğü; hakikatin gözden düştüğünü ifade etmek içindir. Hakikat gözden düşünce, onun yerine neyi koyarsanız koyun, kaygan bir zemindesinizdir. Ve bilmediğiniz bir yerlerin aracı halindesinizdir.
Alternatif olgular diyerek söze başlayanlar, hakikati itibarsızlaştırmaya başlamışlardır bile…
Hakikat sonrasını besleyen birçok olgu vardır. Bunların başında bilim inkarcılığını ifade etmemiz gerekir.
Hakikat-Sonrası gerçekliğin inşa edebilmesi için, bilimin söylediklerini kamuoyunda tartışmalı hale getirmek gerekecektir.
Bunu da egemen çıkar odakları ve iktidarlar gerçekleştirir.
Bunda sadece güç odaklarını ve onların medyasını suçlayamayız. Kültürümüzün, rasyonellik anlayışımızın, bilişsel ön yargılarımızın elbette çok önemli etkileri vardır. Toplumun onayladıklarını, bireylerin onaylaması da kolay olduğundan, bu yola gidilmiştir. Bireyler toplumun onayladıkları ile ters düşmemek ve rahatını bozmamak için böyle bir yol tutar.
Pasif çoğunluğun kanaati tarafından güdümlenmiş kalabalıklar irfanı diyebiliriz. Oysa etkileşim ve müzakere içinde olan guruplar, kalabalıklar irfanından kendilerini koruyabilir.
Rasyonellik tavrımız yoksa, hakikat inkarcılığına bizler de katılırız. Bir inanç setini değiştirmek pek işimize gelmez.
Tabi bu işin içerisinde, “aptal olduğunun farkında olmayan aptal olmak” meselesi de var.
Hakikat Sonrası Paradigmaya devam edeceğim. Bu günlük bu kadar.
Medyaya Neden Yabancılaştık?
Paylaş