Çok uluslu şirketler, zenginerki ya da literatürdeki adıyla plütokrasi yönetimi, elde ettiği tüm imkânlar ve yağmalara rağmen, yoluna devam edemiyor.
Para güdümlü siyasi sistemler tıkandı. Ortada, halkın yanında, sol veya sola benzer örgütlenmeler olmayınca, sağın, sağa tepkisinden oluşan iktidarlara doğru yönelimler oluyor.
Trump, büyük sermayenin içinden gelmiş, büyük sermayeyi ve ABD halkını doğrudan yönetmeye aday birisidir.
Gerçek bir muhalefetin olmadığı bir yerde, büyük sermayenin bir bölümü, öteki bölümüne tepki koyarak yürüyor.
Bu tepkiyi meşrulaştırabilmek içinde, solun ya da ulus-devletin halka dair söylemlerini kullanıyor.
Tepkicilik aslında gericiliktir.
Trilyoner Trump’a, fakir Amerikalıların oy vermesi, başka nasıl izah edilebilir?
ABD’de, Trump ve Ukrayna’da, Proşenko gibi büyük sermayenin yönetime doğrudan müdahil olduğu örnekleri yaşıyoruz.
Trump emlak kralıydı, Proşenko çikolata kralıydı. Şimdi Amerikan kralı ve Ukrayna kralı oldular.
Avrupa’da, bu durum, biraz kılık değiştirerek devam edecek gibi görünüyor. Yabancı düşmanlığının yarattığı ırkçı milliyetçilik öne çıkacak ve sermaye faşizmi kazanacak gibi…
Nerenin nasıl yağmalanacağı ile ilgili, Avrupa sermaye erki ile Amerikan sermaye erki arasında, çözülmemiş sorunlar var.
Trump diyor ki; “Japonya ve G.Kore’de neden asker bulunduruyorum? Almanya’nın güvenliğinden bana ne…”
Aslında bu ifade, NATO’dan bana ne demektir.
Amerikan sermaye erki, gerçekleştirdiği yağmayı meşrulaştırmak için kullandığı unsurların maliyetinden kurtulmanın peşindedir. Hani ABD bir yeri işgale başlayınca, yalakaları olan ülkeler, ABD’nin
işgalini veya yaptığı işleri, uluslar arasılaştırıp, meşrulaştırıyorlardı ya…
Emperyalizmin kılık değiştirmiş ismi küreselleşme, tam ölmeye yüz tutmuştu ki, tepkicilik, reaksiyonizm ortaya çıktı.
Tepkicilik, reaksiyonizm yapısal bir değişiklik getirmez. Yapısal olan ile stratejik olanı birbirinden ayırmamız gerek.
Geçtiğimiz 25-30 yılda, fakirliği getiren para politikalarını, piyasa kurallarını, merkez bankaları kurallarını, özelleştirme yağmasını küresel merkezler yönetti. Yani zengin erkinin merkezi yapısı olan Amerika yönetti.
Bu sistemin ahlaki olması beklenemezdi.
Zengin erkinin yapıp ettikleri hariç her şeyi yapmayı özgürlük sanan kitleler de çürüyünce, gidilecek başka dünya kalmadı.