Sosyal devletin sağladığı refahı dağıtarak, yarattıkları yoksullara, kredi vererek, sorunu çözeceklerini sananlar duvara tosladılar.
Şimdi Davos’ta toplanan zenginlerin, yani çok uluslu şirketlerin CEO’ları acaba neyi konuşacaklar? Daha önceki Davos toplantılarında, şu veya bu şekilde, bir gelecek öngörüsü sunuyorlardı. Bu kez öyle bir batağın içindeler ki, ne söylerlerse söylesinler bir çıkmazı işaret edeceklerdir.
Borçlandırarak mülksüzleştirdikleri yoksulların, sömürülecek bir şeyleri kalmadı. Emeğini derseniz zaten ucuza kapatıyor.
Çalışana alması gereken ücreti vermeyip, kredi vererek borçlandırılan çalışanları, zaten kendilerine bağlamışlardı.
İşçi işveren ilişkilerinden ziyade, borçlu borç veren ilişkileri inşa ederek,
Sosyal devletin sağladığı refahı dağıtarak, yarattıkları yoksullara, kredi vererek, sorunu çözeceklerini sananlar duvara tosladılar.
Şimdi Davos’ta toplanan zenginlerin, yani çok uluslu şirketlerin CEO’ları acaba neyi konuşacaklar? Daha önceki Davos toplantılarında, şu veya bu şekilde, bir gelecek öngörüsü sunuyorlardı. Bu kez öyle bir batağın içindeler ki, ne söylerlerse söylesinler bir çıkmazı işaret edeceklerdir.
Borçlandırarak mülksüzleştirdikleri yoksulların, sömürülecek bir şeyleri kalmadı. Emeğini derseniz zaten ucuza kapatıyor.
Çalışana alması gereken ücreti vermeyip, kredi vererek borçlandırılan çalışanları, zaten kendilerine bağlamışlardı.
İşçi işveren ilişkilerinden ziyade, borçlu borç veren ilişkileri inşa ederek, elde ettikleri “piyasa disiplini” de artık işe yaramıyor.
Dünyadaki yoksulluk endüstrisi (kredi kartı ile borçlandırma) o hale geldi ki, artık çeşitli manipülasyonlarla dahi yoksulların örgütlenmesini engellemek zorlaştı. Fransa başta olmak üzere 23 ülkede kalkışmalar devam ediyor.
Borç refahçılığı yalanı patlayınca, ortaya çıkan isyanları engellemek için zenginlerin elindeki son silah faşizmdir.
Finansallaşma denilen garabet düzende, sermayenin hiçbir kurala riayet etmemesi durumu, finans kapitalin, ülkeler içinde belli zümrelere dijital para basma (kaydi para) yetkisinin devlet tarafından sağlanmış olması, mülksüzleştirilerek yoksullaştırmayı beraberinde getirdi.
Ödeyemeyeceğini bile bile yoksula kredi vermek, kredi verme sistemini de tıkadı.
Borçluluk ve borç baskısı hem devletleri hem çalışanları disipline etmesi bekleniyordu. Bunu bir ölçüde bugüne kadar sağladılar.
Hep, fedakarlığı çalışanlardan ve ulus devletlerden beklediler.
Bu düzen artık bu yükü taşıyamıyor. Hatta faşizm gelse de bu felaketi insanlık uzun süre taşıyamaz.
Borçların birikimini, yeni bir kapitalist sermaye birikimi modeli gibi anlamanın, artık sonuna geldik.
Davos’ta hangi gevezeliği önümüze koyarlarsa koysunlar hiçbir güven verici tarafları kalmamıştır. Bilmem kendi söylediklerine kendileri bile inanıyorlar mı?
21 Ocak 2020, bulentesinoglu@gmail.com
elde ettikleri “piyasa disiplini” de artık işe yaramıyor.
Dünyadaki yoksulluk endüstrisi (kredi kartı ile borçlandırma) o hale geldi ki, artık çeşitli manipülasyonlarla dahi yoksulların örgütlenmesini engellemek zorlaştı. Fransa başta olmak üzere 23 ülkede kalkışmalar devam ediyor.
Borç refahçılığı yalanı patlayınca, ortaya çıkan isyanları engellemek için zenginlerin elindeki son silah faşizmdir.
Finansallaşma denilen garabet düzende, sermayenin hiçbir kurala riayet etmemesi durumu, finans kapitalin, ülkeler içinde belli zümrelere dijital para basma (kaydi para) yetkisinin devlet tarafından sağlanmış olması, mülksüzleştirilerek yoksullaştırmayı beraberinde getirdi.
Ödeyemeyeceğini bile bile yoksula kredi vermek, kredi verme sistemini de tıkadı.
Borçluluk ve borç baskısı hem devletleri hem çalışanları disipline etmesi bekleniyordu. Bunu bir ölçüde bugüne kadar sağladılar.
Hep, fedakarlığı çalışanlardan ve ulus devletlerden beklediler.
Bu düzen artık bu yükü taşıyamıyor. Hatta faşizm gelse de bu felaketi insanlık uzun süre taşıyamaz.
Borçların birikimini, yeni bir kapitalist sermaye birikimi modeli gibi anlamanın, artık sonuna geldik.
Davos’ta hangi gevezeliği önümüze koyarlarsa koysunlar hiçbir güven verici tarafları kalmamıştır. Bilmem kendi söylediklerine kendileri bile inanıyorlar mı?