Ben 72 yaşındayım. Rahmetli babamın cebinde, iki dolma kalemi vardı. Devletin işini yapacağı zaman devletin dolma kalemini kullanır. Kendi işini yapacağı zaman kendi dolma kalemini kullanırdı.
40-50 yaşlarındaki zamane bir aydınımız ve/veya bir devlet kişisi, yukarıda yazdığım cümleleri okuduğunda, inanıyorum ki, çok şaşıracaktır. Şaşıracak ve belki de inanmayacaktır. Cumhuriyet yeni kurulmuş, kıtlıktan çıkılması için büyük bir tarım mücadelesi veriliyor. Hizmetlerin çoğu devlet organizasyonu ile görülüyor. Ve Cumhuriyetin üretim içindeki tüm insanı Babamın gösterdiği dürüstlüğü ve fedakarlığı gösteriyor.
Halkın birbirine olan saygısı ve güveni oldukça üst düzeyde, ancak eldeki üretim kaynakları oldukça yetersiz.
Ahlakın ve bu ahlakın yarattığı dürüstlük, yeni kaynakların yaratılmasını sağlayabiliyordu
Ahlak toplumun içinde bir üretim gücü, bir sermaye gibi kuvvet kazanmış ve iş göreme yetisine ulaşmıştı.
Sonraki yıllarda ahlaki gerileme ve çürüme gün yüzüne çıktıkça, eldeki kaynaklar çoğalmış olmasına karşın, üretim ve tüketim dengesi, bir türlü tutturulamamıştır. Sürekli sermaye açığı verilmiş, bu açığı kapatmak için dışarıdan borç alınmaya başlanmıştır. Kişiler dahil.
Tüketim ekonomisinde yol almaya başlayıp, egemen sermayenin önündeki tüm engellerin kalkmasına rağmen (küreselleştirme saldırısı sonrasındaki kuralsızlaştırma) istenilen sermaye ve ahlaki istikrar kurulamamıştır.
Ürettiğimizden fazla tüketme alışkanlığı, uygulanan kapitalist ekonominin bir dayatması olarak işlev görmeye başlamıştır. Tüketmezsek ekonomi durur mantığı harcamazsak yaşayamayız, öyle ise biriktirmeyelim harcayalım denmiştir.
Kazancımızdan fazla borç alıp tüketerek, yani dürüst ve ahlaki ilişkileri bir tarafa bırakarak yaşama isteğimiz artmıştır.
Aslında şöyle ifade etmek gerek; gereğinden fazla tüketerek en değerli varlığımız AHLAK’ın tükenmesine sebep olmuşuzdur.
Ahlak bir kez tükendi mi yerine konulacak hiçbir sermaye ahlakın getirisi kadar olmamıştır.
Adına modern ilişki denilen, aslında çürüme anlamına gelen ilişkiler egemen olmuştur.
İçinde yaşadığımız ahlak-ı tanımlamak için mevcut sözcükler yetememektedir. Lağımın içindeki ilişkileri yaşıyor gibiyiz…
İçinde yaşadığımız ahlaki çıkmazı gören bazı ideolojiler, din öğretisinin yoğunlaştırılması yoluyla aşılacağını sanmışlardır. 17 senelik yoğun din öğretisi, ahlaka yardımcı olmadığı gibi, dinin ticarileştirilmesiyle dinin verebileceği ahlaki öğretinin de işe yaramamasını öncelemiştir.
İçinde yaşadığımız ekonomik ilişkiler ahlaki çürümenin temel nedenidir. Bu ilişkiler başka bir ilişki şekline dönüşmeden, ahlaki ilerlemenin yaşanılması imkansızdır.
Ahlak çürüdükçe yeni kanun ve kurallar getirmek gerekiyor. Ancak bir noktadan sonra ne kanun ne sözleşme ne de kurallar işlemiyor.
Savaş ve dikta ihtiyacının hat safhaya ulaşması böyle bir aşamadan sonra çözüm olarak önümüze çıkıyor.
Bir travma bir zafer bir olağan üstü durum bir süreliğine de olsa toplumda düzeni temin edebiliyor.
Kaoslar devrimlere sebep olur diye boşuna söylenmemiştir.