Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ırkçı ayrımcılığa dayanan apartheid rejimine karşı hak ve özgürlük mücadelesi veren, insan hakları tarihinin sembol isimlerinden Nelson Mandela, ölümünün 9'uncu yılında anılıyor.
Güney Afrika'yı 1948-1994 yıllarında yöneten beyaz ırkçı apartheid rejimine karşı özgürlük mücadelesi yürüten Nelson Mandela, ülkesine eşitliği getirmiş olsa da aradan geçen yıllara rağmen rejimin mirası olan hukuk dışı uygulamalarla karşılaşılabiliyor.
Apartheid karşıtı mücadelenin ön saflarında yer almış isimlerden fizikçi, dekolonizasyon tarihçisi ve aktivist Prof. Dr. Haroon Aziz ve Nelson Mandela'nın torunlarından Ndileka Mandela, AA muhabirine, Güney Afrikalı liderin ölüm yıl dönümünde ülkede devam eden ayrımcılığı değerlendirdi.
Aziz, Mandela'nın ırkçılıkla mücadelede ülkenin en önemli isimlerinden olduğunu, ırk ayrımına dayalı rejimin ortadan kaldırılması için büyük çaba sarf ettiğini ve bu mücadeleyi 27 yıl hapiste sürdürdüğünü söyledi.
Mandela'nın özgürlük faaliyetlerine öncülük ettiğini kaydeden Aziz, "O, beyaz sömürgeci işgalcilerin baskısının faşizme dönüştüğü dönemde siyasi ve ekonomik sömürüye karşı cesurca liderlik yürüttü. Barışçıl mücadelenin tüm araçları tükendiğinde pasif direnişten savunma amaçlı silahlı mücadeleye geçilmesine öncülük etti." dedi.
Aziz, Mandela'nın ölümünden sonra da etnik gruplara ayrımcılığın devam ettiğini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Güney Afrika'da Kızılderililer, renkliler, Çinliler ve beyazlar gibi çeşitli gruplar var. Ayrıca Müslümanlar, Hindular, Hristiyanlar ve etnik dinler gibi ayrımlar da var. Bu farklılıklar ulusal çapta siyasal olgunluğa ulaşamadığımız için gerektiği gibi değerlendirilemiyor. Bu ayrımlar, Afrikalı kabileler tarafından kontrol edilen ham madde, mali kaynaklar ve politik güç mücadelesinde taktiksel olarak kullanılıyor. Bu da beraberinde ırkçılığı, politikleştirilmiş etnisiteyi ve kabileciliği getiriyor."
Güney Afrika'nın insan hakları ve sosyal adalette geldiği noktanın, 1994'ten beri iktidardaki Afrika Ulusal Kongresinin (ANC) beklentilerinin çok gerisinde olduğuna işaret eden Aziz, "Irksal ve cinsiyetçi olmayan demokratik Güney Afrika için verilen ilkeli mücadele geriledi. İktidar mücadelesi, yozlaşmayı siyasetin parçası haline getirdi. ANC'nin hedefleriyle hükümet olarak sergilediği performans arasında devasa siyasi ve sosyoekonomik uçurum var." ifadelerini kullandı.
- "Apartheid rejimin kararlarına karşı açılan davalar Mandela'yı çok mutlu ederdi"
Aziz, apartheid rejimiyle mücadele ederken 1969'da gözaltında hayatını kaybeden Müslüman aktivist İmam Abdullah Harun ve beraberindekilerin şüpheli ölümleri hakkında yürütülen davalarla Güney Afrika'nın karanlık dönemiyle hesaplaştığını belirterek, şunları dile getirdi:
"İmam Harun ve beraberinde ırkçı rejime karşı mücadele veren kişiler hakkında apartheid rejiminin faşist ve terörist kararlarına karşı yeni davalar açıldı. Mandela, ömrünün uzun süresini tutuklu olarak hücre hapsinde, işkence ve sorgulamalarla geçirdi. Dolayısıyla gözaltında ölümlere karşı da mücadele etti. Demokrasi döneminde yeni yargıçlar tarafından verilen kararlar onu çok mutlu ederdi."
Aziz, ayrıca apartheid dönemine ait hukuksuzlukların ortadan kaldırılmasına yönelik davalarla ilgili, "Güney Afrika, 'kapsamlı sosyal adalet' yaklaşımıyla cezalandırıcı, onarıcı, geçiş dönemi adaleti evresinde." görüşünü paylaştı.
- "Onun hayali birleşmiş Güney Afrika, birleşmiş Afrika'ydı"
Mandela'nın torunu Ndileka Mandela, dedesinin Güney Afrika'nın kaderini değiştirmekte önemli rol üstlendiğini vurgulayarak, "O, Güney Afrika'nın, kıtanın ucunda olduğunu ve Afrika'nın her yanından farklı kültürleri temsil ettiğini gerçekten kabul etti. Onun hayali birleşik Güney Afrika olduğu kadar gerçekten birleşik Afrika idi. Hayalinin büyük ölçüde gerçekleştiğini söyleyebiliriz." şeklinde konuştu.
Ndileka Mandela da İmam Harun ve arkadaşlarıyla ilgili yeniden görülen davaların, dedesinin uğrunda mücadele verdiği özgürlüğü, eşitliği ve sosyal adaleti sağlamak için önemli eşik olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
"Nelson Mandela yaşasaydı İmam Harun soruşturmasının yeniden açılmasını memnuniyetle karşılardı çünkü o apartheid döneminde yapılan vahşetlerle yüzleşilmesi gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden ülkede Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kuruldu, bu vahşetlerin ortaya konulması için. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, gerçeğin açığa çıkartılmasına dayanıyordu. Gerçeğin ortaya çıkmadığı durumda bağışlamak söz konusu olamaz." İSTANBUL/JOHANNESBURG (AA)