Samsun Milletvekili ve MHP Grup Başkanvekili Erhan Usta, TBMM Genel Kurulunda, 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına söz alarak bir konuşma yaptı.
Türkiye İç politikada, dış politikada, ekonomik ve sosyal alanda tıkanmış, hatta kuşatılmıştır. Her gün gelen şehit haberleri, PKK ve FETÖ'yle mücadele, Suriye ve Irak başta olmak üzere yakın coğrafyamızdaki gelişmeler, Avrupa Birliğinden gelen olumsuz mesajlar, iktisadi ve sosyal hayattaki sorunlar milletimizi bunaltmıştır. Hükûmet, birçok konuda muhalefetin, sivil toplum kuruluşlarının eleştiri ve değerlendirmelerine kulak tıkamaktadır. Bu şartlar altında piyasanın ateşi yükselmiştir. Böyle bir ortamda 2017 bütçesini ve 2017-2019 makroekonomik çerçevesini konuşacağız.
Ekonomide bir an evvel belirsizlikleri azaltacak, güveni tazeleyecek adımların atılması gerekiyor. Bugün Merkez Bankası, BDDK ve EPDK gibi bağımsız otoritelere müdahale edildiğini görüyoruz.
Türkiye ekonomisi uzun bir süredir darboğaz içerisindedir. 2011 sonrasında Türkiye'nin ortalama büyümesi yüzde 3,3'tür. Hatta 2016'nın 2'nci yarısında Hükûmetin orta vadeli programda koyduğu büyüme tahmini 2,3 civarındadır. Yatırım yapmayan bir ekonominin ayakta kalması, üretmesi, gelir yaratması mümkün değildir. Oysa Türkiye ekonomisi yüzde 4,5-5 civarında büyüyecek bir potansiyele sahip ama bu makine teçhizat yatırımlarının uzun süredir ülkede yapılmaması bu potansiyel büyüme seviyesini aşağı doğru çekmektedir.
İşsizlik oranları kriz dönemlerini aratmayacak seviyelere ulaşmıştır. Son yetmiş altı ayın en yüksek işsizlik rakamıyla Ağustos ayında, mevsimsel düzeltilmiş verilere göre işsizlik oranı yüzde 11,4'tür. Nisan-Ağustos döneminde, 275 bin kişi işini kaybetmiştir. Aynı dönemde işsiz sayısı da 457 bin kişi artmıştır.
Tüketicilerin, çiftçilerin, esnafın, sanayicinin borçları artmıştır. Memurların alım gücü düşmüştür. Bankaların tahsili gecikmiş alacakları 2009 krizinden sonraki en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Türkiye ekonomisinin kırılganlığı her geçen gün artmaktadır. Dış borç astronomik bir şekilde, 130 milyar dolardan 421 milyar dolara çıkmıştır. Bu dış borcun, 421 milyar dolarlık stokun 1/4'ü kısa vadelidir. Türkiye, bugün vadesi çok kısaltılmış ve oranları çok yükseltilmiş, bir dış borçla karşı karşıyadır.
Türkiye ekonomisi, dış borç artınca yıllık yaklaşık 200 milyar dolar borç çevirmek durumunda. Bunun 164 milyarı, bir yıl içerisinde ödememiz gereken dış borcumuz, bunun üzerine bir de Hükûmetin öngördüğü 30-35 milyar dolar cari açığı da koyarsak, Önümüzdeki bir yıl içerisinde 200 milyar doları çevirmek durumundayız.
AKP öncesi on üç yıl ve AKP’li on üç yıl diye mukayese ettiğimizde, gelişmekte olan ülkelerle yıllık ortalama büyüme farkımız sadece 0,4'tü; AKP döneminde bu büyüme farkı 1,5'e, 1,6'ya çıktı.
Türkiye'de maalesef imalat sanayisinde ülkenin kaynakları imalat sanayisi üretiminden gayrimenkule doğru kayıyor. Hükûmet "Rant vergisini çıkaracağım, ben bu kaynak dağılımına müdahale edeceğim." dedi fakat bununla ilgili adım atılmıyor. Son Orta Vadeli Program'da da o politikayı çıkardılar, bunun nedeninin ne olduğunu da aslında buradan ben Hükûmete sormak istiyorum.
İmalat sanayisinin millî gelir içerisindeki payı yüzde 14'e düşmüş. Bu oranla bırakın ihracat yapmayı, kendi ülkenizdeki insanları doyuramazsınız, yediremezsiniz, içiremezsiniz veya giydiremezsiniz. Gayrimenkul, beton, AVM, konut çok kârlı olduğu sürece hiçbir firma imalat sanayisine yatırım yapmayacaktır. Dolayısıyla buraya vergisel bir müdahale yapılmadığı sürece bu ülkenin ekonomik sorunlarını çözme imkânımız kesinlikle yoktur. AKP döneminden önceki on üç yılda millî gelirin yüzde 21,6'sı kadar yatırım yapılmışken AKP döneminde bu 20,4'e düşmüş. AKP dönemi öncesindeki on üç yılda bu millet, kendi kaynaklarıyla yüzde 21'lik bir yatırım yaparken AKP döneminde bu yüzde 15'e düşmüştür. Ekonominin dışa bağımlılığı son derece arttı. Türkiye'nin tasarrufları 2016 yılı yüzde 13,5. Emsallerimiz millî gelirin yüzde 30'unu tasarruf ediyor, bunun karşılığında yatırım yapıyorken biz yüzde 13,5 tasarruf ediyoruz. Yüzde 5-6 da cari açık veriyoruz. 13,5'un üzerine 6 koy, yüzde 19,5. Yüzde 19,5 yatırım da bu ülkenin ihtiyacını karşılamıyor, bu ülkenin insanlarını doyurmuyor, bu ülkenin gençlerine iş vermiyor. Dolayısıyla tasarruflar düşük olunca yatırımlar da elbette düşük oluyor. Enerjide yapısal bir sorunumuz var, dolayısıyla enerjide dışa bağımlılığımız var. Ama on dört yıllık bir iktidar enerjide dışa bağımlılığımızı biraz aşabilmeliydi.
Teknoloji geliştirme kapasitemiz yetersiz. İhracatın teknoloji seviyesine baktığımızda, 2002 yılında, yüksek teknolojili ürünlerin ihracat içerisindeki payı yüzde 6,2 iken bugün yüzde 3,9'a düştü. Son dönemde bir de orta teknolojiden alt teknolojiye kayış görüyoruz, bu da çok tehlikeli.
İhracatın ton değeri, son rakam 1,34 dolar. Daha geçen yıl bu 1,52 dolardı. Tabii, bu, gelişmiş ekonomilerde 3-4 dolar, ihracatımızın ton değeri 1,34 dolara düşmüş. Bununla Türkiye'yi bir yere götürme imkânı maalesef yok. Gençler başta olmak üzere işsizlik oranımız çok yüksektir. Kadınlarda iş gücüne katılım oranı yüzde 32'lerdedir. Gençlerde işsizlik oranı yüzde 20'dir. Her yıl 850-900 bin kişi çalışabilecek yaşa geliyor. Bunların da yaklaşık 750-800 bini bizden iş talep ediyor. Ama bunlara son yılda verdiğimiz iş 300 bin civarında kalmıştır maalesef. Toplumda da nüfusun maalesef sadece 1/3'ü çalışıyor.
Neler yapılması gerektiği hususuna geldiğimiz zaman, eğitimde kalite hem öğretmenlerimizin yetişmesi açısından hem de öğrencilerimizin yetişmesi açısından son derece önemlidir. PISA sonuçları ortadadır arkadaşlar, eğitim kalitesi açısından OECD'nin en sonlarındayız. Dünya Ekonomik Forumunun açıkladığı Küresel Rekabet Endeksi'nde iç gücü piyasalarının verimliliği alt bileşeninde 138 ülke arasında 126'ncı sıradayız, dünyanın en verimsiz 10 ülkesinden bir tanesiyiz. Gelir ve servet dağılımında aşırı bir bozukluk var. Nüfusun yüzde 1'i servetin yüzde 54,3'üne sahip. Dünya sıralamasında Servet dağılımının en bozuk olduğu 2'nci ülkeyiz. Uluslararası Rekabet Gücü Endeksi'ne baktığımızda 138 ülkeden 55'inci sıradayız.
Son iki yılda rekabet gücü açısından dünya sıralamamız 10 basamak kötüleşmiş.
İnsani Gelişme Endeksi'ne baktığımızda, son dönemde bir yükselme var ama Türkiye'nin İnsani Gelişme Endeksi'nde geldiği seviye hâlâ 188 ülke açısından 72'nci sırada.
Hukukun üstünlüğü konusunda 113 ülke arasından maalesef 99'uncu sıradayız. Adalet mülkün temelidir diyoruz ama hukukun üstünlüğü kriterinde dünyada en kötü ülkeler içerisinde yer alıyoruz. Ve son iki yılda da 27 basamak kötüleşmişiz.
İyi kamu yönetimi, etkin, öngörülebilir, adil devlet yönetimi işin diğer bir olmazsa olmazıdır. Kurumların kapsayıcı olması, yani kurumsallaşma konusu hakikaten çok önemli. Bakın, yani hem kamu sektöründe hem de özel sektörde kurumlarımızda ciddi bir bozulma var. Bunu da yine uluslararası endekslerde görüyoruz. Diğer bir konu, AKP on dört yılda maalesef kendi bürokrasisini, kendi kültürünü yaratmaya başladı, bunun çok tehlikeli durumda olduğunu, çok tehlikeli boyutlara ulaştığını sadece ifade edip geçeceğim. Hükûmetin açıklığı endeksinde Türkiye 113 ülke arasında 96'ncı sırada. Yani şeffaf olmayan, istişareye kapalı bir hükûmet etme anlayışı.
Hükûmetin gücünün sınırlandırılması endeksi var, burada neredeyiz diye baktığımızda: 113 ülke arasında 108'inci sıradayız. Böyle bir ülkede hiçbir şey geliştirme imkânı elbette olmayacaktır.
Devlet dışında denetim konusu var, memurlara kanun dışı davranışlar var, yargısal sınırlar var, düzenleme sınırları var, buralarda Türkiye maalesef dünyada sonlarda yer alıyor. Son olarak da geliştirmemiz gereken bir unsurun da tarafsız, bağımsız ve gerçekten denetleyen bir medya olduğunu ifade etmek isterim. Dolayısıyla, sorunları günübirlik ve seçim eksenli politikalarla götürme imkânımız yoktur. Türkiye'nin ciddi bir reform hamlesine girmesi gerekmektedir. Türkiye'nin maalesef 2023 yılı hedefleri hayal olmuştur. Dolayısıyla, Hükûmetin bir an evvel reform hamlesi içerisine girmesi lazım. Bizim milletimiz en iyisini hak ediyor. Bu duygular içerisinde, 2017 yılı bütçesinin milletimize, memleketimize ve kamu yönetimimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.