Dünyayı idare eden üst akıl, 20-50 ve hatta 100 yıl ileriye dönük planlar yapıyor ve uygulamaya koyuyor. Buna şahit olduğum bir anımı sizlerle paylaşarak yazıma girmek istiyorum. İngiltere’de 1978-1988 yılları arasında, Kent Üniversitesi, Canterbury Christ Church Collage’de öğretmen eğitimi konusunda staj yapıyordum. İspanyol sınıf arkadaşımın İrlandalı beyi, eğitim aldığımız üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışıyordu. Aynı zamanda bir tröstün danışmanlığını da yapıyordu. Açıkça ifade edeyim ki o zaman kadar “tröst” nedir bilmiyordum. Dostluğumuz biraz ilerledikten ve belli bir güven duygusu oluştuktan sonra hanım arkadaşım beni beyi ile tanıştırdı. Bir ay kadar sonra karı- koca onları, yemeye davet ettim. Türk Restoranında Türk döneri ve Türk baklavası ikram ettim. Eşi beyefendi benimle iyi anlaştı. Sevdi. Aile üyeleri ile tanıştırmak için beni evlerine davet etti. İki hafta sonra evlerine gittim. Annesi, babası, kardeşi, eniştesi, kayını, baldızı tüm aile fertleri ile tanıştım. İyi dost olduk. Arkadaşım, birkaç hafta sonra eşinin Londra’da bir gruba eğitim vereceğini, kendisinin gün boyu yalnız kalacağını, istemem halinde Londra’da birlikte gezebileceğimizi söyledi. Teklifi kabul ettim. Londra’ya gittik.
Arkadaşımın beyi bizi British Museum’a bıraktı. Biz akşama kadar müzeyi gezdik. Akşamüzeri bizi müzeden aldı. Buluştuk. Londra’da nezih bir İtalyan Restoranında yemekte sohbet etmeye başladık. Eğitimci olduğumdan merak ettim.
- Kime eğitim verdin? diye sordum.
Arkadaşım ve eşi göz göze geldiler. Söylemesek mi söylemesek mi diye kısa bir tereddüt geçirdiler. Sonra bana açıklamada bir sakınca görmediler. Arkadaşımın beyi,
- “Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkezi Komitesi Genel Sekreteri Danışmanlarına eğitim verdim”. Dedi.
- Bu sefer eğitimin konusu neydi? diye sordum.
- “2000’li yıllarda Çin’in liberal ekonomiye geçişi ve liberal ekonomiye geçirecek kadroların yetiştirilmesi” diye cevap verince ben,
-Olamaz kardeşim! Çin’de komünizm var. Komünistler, düşmanı oldukları kapitalist sisteme ve liberal ekonomiye geçmezler. Dedim. Arkadaşının beyi İrlandalı danışman gülümseyerek;
- “Göreceksin Namık Kemal Bey, 2000’li yıllarda Çin’de büyük değişim olacak. Çin liberal ekonomiye geçecek” dedi.Yıl: 1988, Yer: Londra, o yıllarda Çin’de katı bir komünizm sistemi var. Çin’e liberal ekonomiyi getirecek kadrolar Londra’ da yetiştiriliyor.
Evet, ardan yıllar geçti. 2000 yıllara geldiğimizde İrlandalı dostum haklı çıktı. Çin, liberal ekonomiye geçti. Çin’in ekonomisi büyüdü. Ve Çin, dünya ticaretini eline geçirdi. Çin gibi büyük bir devletin, Dünya Finans Merkezi Londra’dan şekillendirildiğine şahit
oldum. Dünyayı şekillendirenlerin, hükümetleri kuran ve yıkanların, haritaları değiştirenlerin, dünyanın zenginlikleri paylaşanların Rockefeller ve Rothschild aileleri başta olmak üzere bunlar gibi ailelerin oluşturduğu “İlluminati” yi o yıllarda bilmiyordum. Bu yapıyı çok sonra öğrendim. Çin’e liberal ekonomi rejimini getiren kadroları yetiştiren bu İrlandalı, İlluminati’nin çalışanı mıydı acaba? sorusu bu gün bile hâlâ aklımı kemirmekte…
Yüzyıllık Tarihi İpek Yolu canlanıyor.
Şimdi yüzlerce yıllık bir plan olan İpek Yolu Projesi’ hızla ilerliyor. Çin’de üretilen malların, uzak doğudaki ham maddelerin, enerji kaynaklarının en hızlı ve güvenli bir şekilde Avrupa ve İngiltere’ye ulaşabilmesi; İngiltere, Avrupa ve demiryolu üzerindeki ülkelerde üretilen malların da uzak doğuya nakli için günümüzde Pekin – Londra Tarihi İpek Yolu -Hızlı Tren Hattı Projesi uygulanıyor.
Proje hattındaki ülkeler ile Asya’nın kalbi ülkeleri, proje kapsamında ülkelerinden geçecek hattı döşemekte, alt ve üst yapıyı tamamlamaktadır. Bu ülkeleri içinde yer alan Türkiye’ de görülen hızlı tren yolu çalışmaları, İstanbul boğazı altından geçen Avrasya Tüneli, Pekin – Londra Tarihi İpek Yolu -Hızlı Tren Hattı Projesi’ nin Türkiye ayağını oluşturmaktadır. Uzak doğu ve Orta Asya kaynaklarını batıya ve Amerika’ya denizyolu ile taşıyan güçler, bu projeye karşı çıkmaktadır. Emperyal güçler, Türkiye’nin de yararına olan bu planı engellemek için hat boyundaki ülkelerde bölgesel çatışmalar çıkarmaktadır. Karşı duran, dik duran ülke liderlerini zor duruma düşürmek ve kendilerine muhtaç bırakmak amacıyla; ülkelerin ekonomik ve siyasi istikrarını bozmaktan geri durmuyorlar. Gerektiğinde terör örgütlerini kullanmaktan çekinmiyorlar.
Yüz yıllık planlardan vazgeçmiyorlar…
I. Dünya Savaşı’nın bitişinin 100 Yıl dönümü geçen hafta Fransa’da kutlandı. Ama I. Dünya Savaşı’nın henüz bitmediği görüşünü paylaşanlar da var. 100 yıl kadar önce İngiliz diplomat Mark Sykes ile Fransız diplomat George Picot tarafından hazırlanan ve 16 Mayıs 1916 yılında imzalanan gizli “Sykes-Picot” anlaşmasını bilmeden, anlamadan ve irdelemeden bugün yaşanan siyasi oyunları anlamak mümkün değildir.
“Sykes-Picot”, İngiltere-Fransa arasında sağlanan anlaşma ile Büyük Osmanlı Devleti’nin, parçalanması, Anadolu ve Ortadoğu topraklarının paylaşımını içeren gizli bir anlaşmanın adıdır. Üst akıl tarafından, Ortadoğu gizli planlarla yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor. Bu doğrultuda; Orta Doğu’da (Doğu Akdeniz, Irak, Suriye ) ve Orta Asya’da (Afganistan vb.) hâlâ küresel kapitalist güçlerin kaynak arayışı ve yeni kaynak paylaşımı mücadelesi yerel ve bölgesel çatışmalar halinde devam ediyor.
Türkiye, “Sykes-Picot Gizli Anlaşması’na dün karşı çıktı. Günümüzdeki uygulamalarına kararlılıkla karşı durmaya çalışmaktadır. Onların yüz yıllık planları varsa bizim de… Yapılan yüzyıllık projelerin hepsi kötü değildir. Türkiye’nin iyiliğine olanlar da var elbet. Ama emperyal güçlerin sinsice hazırladığı planların çoğu Türk milletinin ve Türkiye’nin aleyhinedir. Düşmanların planlarını ancak millî düşünce sistemine sahip kadrolar bozabilir. Düşmanlarına planları varsa bizim de işin ehli, fotoğrafının tamamını görebilen, stratejik plan yapabilen, proje hazırlayabilen, uluslararası projeler yönetebilen, devletine ve milletine sadakatli, maddi ve manevi değerleri özümsemiş, çalışkan, dürüst, liyakatli, edepli, barışta Mevlana, savaşta Alp Er Tunga olan iyi kadrolarımız var.
Düşünmeden, akıl süzgecinden geçirmeden mutlak itaat içinde olanlar, “Yes Sir” “Evet efendim” diyenler, hata yapar, yaptırır. Liyakatli, işin ehli olan şahsiyetler hata yapmaz, amirlerine de hata yaptırmaz, kanmaz, amirlerini de kandırmaz. Ülkemizin içinde bulunduğu süreçte hata yapma lüksümüz yok. Dost görünümlü müttefiklerimizin sözlerine kanma, aklımızla alay etmelerine tahammülümüz yok. Türk Milletinin bağrında, devlet sistemi içinde bu kadrolar mevcut. Bu şahsiyetler, “görev istenmez, görev verilir” inancını taşıyan vakur kişiliklere sahiptirler. Arsızlık yapmadan görev beklerler. Devlet, bu gibi şahsiyetlere, kişilerin yazılı talepleri aranmadan sorumluluk ve yetki vermelidir. Düşmanların yüz yıllık planlarını ancak bu kadrolar bozabilir.
Devletimize inanıyorum.
Barışta Mevlanalarımız var. Savaşta Alp Er Tungalarımız var. Toprakları vatan yapan Alplerimiz var, Erenlerimiz var…
Namık Kemal hocam..
Peki bizim Alperen, bizim Erenler kıymet veriyorlar mı?
Malesef. ...
Bunu için yeterince kalkinmada yeterince ivme kazanamiyoruz.
Saygılar