Bazen düşüncelerimde kayboluyorum. Zihnim âdeta yanıyor.
Çatıdaki rüzgâr gibi sıkışıyorum beynimin kulvarları arasında.Çıkış arıyorum.Bir çıkış…
Beşiğinden koparılmış bir bebek gibi ağlayışım,serzenişlerim.
Avuçta sıkılan ve sonra parmakların gevşetilerek gül yapraklarının ,esen rüzgârında tesiriyle yere savruluşu,tıpkı duygularım gibi...
Martı çığlıklarından kendime kule yapıyorum.
Şu an yarım kalan bir cümlenin kanayan heceleriyim. Kaçmak, göçmek istiyorum.
Dünyanın öteki ucunda, uzakta bir yer...
Tabiatın en vahşi, en yaban bölgesinde olmak, insanlardan uzak, her şeyden uzak, ormanların
Kalbinde, bir kar örtüsünün altındaki mağarada yaşamak istiyorum.
Karın, dağların ve kışın dondurucu rüzgârlarına karşı sıcacık bir mağara…
Kardelenler gibi baharda dışarı çıkmak, bu baştan aşağı donmuş toprağın uyanışı, rüzgârlarla dans eden gayzer buharlarının saran sıcaklığı, şırıl şırıl akan suyun içinde süzülen bir yansıma ve gümüş renkli bir hayatı bekliyorum.
Alabalıkların göçünü yâni. Bende öyle göçeceğim bu ellerden yabana.