Yozgat bir tarım memleketi, tarım ürünlerinin geliştirilip desdetklenmesi gerekir. Tarım ve hayvancılık bölgemizin en önemli geçim kaynağıdır. Bizim kültürümüzde, ekonomimizde bir bağcılık kültürü vardı. Köy-köylü dendi mi bağ bostan, tarım ve hayvan üretimi ile uğraşan insan akla gelirdi.
Maalesef bağcılık bitti, bağlar harap oldu, kütükler de sökülüp atıldı. Bağ yerleri tarla oldu… Ekinle uğraşan da azaldı. Hayvancılık tamamıyla bitme noktasına geldi. Köyde dört beş olan hayvan sürüsü çoğu yerde bire düştü. Çoğu evlerde koyun, kuzu, sığır beslenemez durumda.
Köylü her türlü ihtiyacını şehirden satın almaya başladı. Hatta yumurtayı bile… Sebze eken azaldı, bostanlar kurudu, meyve kültürü diye bir kültür de kalmadı. Köylerde meyve ağacı dikimi önemsiz görülüyor. Gençler köyleri terk etmiş durumda, kalan yaşlı ve ihtiyarlar da bunlarla uğraşmak istemiyor…
Bunları siz benden çok daha iyi biliyorsunuz ondan eminim. Ama böyle bir şey olamaz. Üretimden uzaklaşarak kalkınma olmaz. Ne yapılmalı sorusuna gelince: Ülkemizde Yozgat gibi pek çok ilimiz tarımla geçimini sağlıyor durumda. Tarımı terk edemeyiz, tarım ürünlerinin üretiminden vazgeçemeyiz. Tarım ürünleri bizim köylümüzün ekmek kapısı…
Modern tarıma, sulu tarıma geçerek eski usulleri terk edip alternatif ürünleri denemek zorundayız. Tarım ülkemizin olmazsa olmazıdır. Bugünün şartlarında bağcılıktan da vazgeçmemeliyiz. “Bağa bak üzüm olsun, yemeye yüzün olsun”!.. “Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ olur!” gibi atasözlerimiz bizi bağcılığa yönlendirir. Bağcılığımız teşvik edilmeli, bağcılıktan vazgeçilmemelidir…
Sebze, meyve üretimi bölgemizde de teşvik edilmeli… Köylerimizde sebze ve meyve geliştirilmeli. Tarım İl Müdürlükleri bu konuda öncü olmalı…Örnek bahçeler, örnek çiftlikler kurulmalı, teşvik edilmeli ve köylü sebze meyve üretimine yönlendirilmelidir. Bodur elma, kayısı, vişne, ceviz, erik, armut, ayva, hatta fındık gibi pek çok meyve bölgemizde yaygınlaştırılıp geliştirilmelidir.
Hayvan besiciliği, süt, yoğurt, kaymak ve tereyağ üretimi köylülüğün bir sembolüdür. Bunlar olmadan köylülük olmaz… Şükür son yıllarda arıcılık yaygınlaşmaya başladı da bu millet şekerli de olsa bal yemeye alıştı. Doğal ürünlerin tadını unuttuk… Hormonlu ürünler sağlığımızı tehdit eder hale geldi… Her şeyde bir sahtecilik türedi, yakında sahte hayatlar da kendini gösterecek gibi…Bunun tek çözümü doğal köy ürünlerini yetiştirmektir.
İlkel usullerle değil, modern usullerle tarımı, ticareti, hayvancılığı canlandırmak zorundayız. Köylü dedin mi bunların hepsini bir arada yapan insan aklımıza gelmeli… Pazara getirip satmasa bile bu ürünler binlerce ailenin yaşam kaynağı olacak, ekmeği, aşı, rızkı olacaktır… Ekonomimizin gelişmesi, işsizliğin azalması da buna bağlıdır.
Galiba çok şeyi kaybettik, kaybetmeye de devam ediyoruz. Daha fazla kaybedecek zamanımız yok… Köye, köylüsüne, köy ürünlerine sahip çıkmayan ülkeler açlıkla, kıtlıkla krizlerle boğuşmaya mahkumdur. Toprağın ve yerli tohumların korunması, suların temiz ve doğru kullanılması, üretiminin teşvik edilmesi için uzun vadeli projeler düşünüp uygulamaya konulması gerekiyor.
Önlem alınmadığı takdirde, gelecek yıllarda susuzluk ve temel gıda maddelerinin eksikliğinden, kuraklık ve artan fiyatlardan; bugünkünden daha sık ve çaresizlik içinde bahsedebiliriz. Özetle, ülkemiz ve tüm dünya ülkeleri, gıda üretimlerini kendilerine yeter bir düzeye yükselmek, çiftçisinin yaşam standardını güvence altına almak, halkına gıda güvenliğine uygun besin maddelerini sürekli temin etmek ve ekonomide de daha güçlü olmak için uzun vadeli planlarını yapmalıdır. Türkiye gibi ekonomisi tarıma dayalı bir ülkede tarımdan ve hayvancılıktan vazgeçmesi asla düşünülemez!..
Tarıma elverişli topraklarımız var ve bu konuda ülke olarak halen çok şanslıyız. Bu nedenle, verimli tarım arazilerinin, kesinlikle amacı dışında kullanılmasının önüne geçmeliyiz. Özetle, genç nüfusun, tarımda çalışmaya yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Gençlerin, tarım ekonomisinde istihdam edilmesi için teşvik edilmeli, köyler canlandırmalı ve modern bir yapıya kavuştururulmalıdır.