Bundan tam 6 sene evvel “Beyinsiz ahali için kemiksiz tavuk eti” başlıklı yazımda ünlü fastfood firması Kentucky Fried Chicken’ nın (KFC) USA’ daki 4 bin 500 dükkânında yeni ürünleri olan ‘kemiksiz tavuk eti’ satışlarına başladığını duyurmuştum (1).
Aradan birkaç sene geçti.
Memphis Meats Inc. isimli şirket kendi kendine üreyen hücrelerden dünyanın ilk tavuk etini elde ettiğini ve deneyen gönüllülerin tadının tavuk etine çok benzediğini söylediğini bildirdi (2).
Ben de bu haberi “Sen misin fabrika tavuklarını beğenmeyen, al sana laboratuvar tavuğu“diye yorumlamıştım (3).
Bugün de söz sırası Hürriyet’ te Müge Akgün’ de. O da “Dünyayı sahte et mi kurtaracak” diye soruyor (4).
Gelelim neticeye
Biz böyle hiçbir şeye aldırış etmedikçe bakalım başımıza daha doğrusu soframıza daha neler gelecek neler.
Bu gidiş, gidiş değil!
Hürriyet’ te Müge Akgün‘ ün köşesinden:
Bir süredir Amerika başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkede “fake meat” (sahte ya da taklit et diye çevirebiliriz) tartışmaları sürüyor. Ve konunun birden çok boyutu var.
Çoğu insan politik ve çevresel nedenlerle et tüketimini azaltmak yolunu seçiyor. “Etsiz pazartesi” gibi sivil toplum inisiyatiflerinin temelinde büyük ölçüde bu yatıyor. Oysa dünyaya hamburger ve steak çılgınlığı da Amerika’dan yayılmıştı.
Amerika’da yapılan araştırmalara göre tek bir dana burger için tüketilen su miktarı 660 galon yani yaklaşık 3000 litreymiş. Bu ortalama bir Amerikalının bir haftalık su harcamasına karşılık geliyormuş.
Öte yandan dünyanın pek çok ülkesinde et yemeden değil günler, haftalar ve aylar geçiren milyonlarca insan mevcut. Bazıları inançları yüzünden yemese de çoğu erişemedikleri, imkanları el vermediği için yiyemiyor.
Konunun diğer boyutunda da etik ya da sağlık nedenleriyle et yememeyi seçenler için yaratılan ve gün geçtikçe büyüyen “sahte” ya da “taklit et” pazarı var.
Aslında bu durum içinde büyük bir çelişki barındırıyor. Vegan ya da vejetaryenler neden reddettikleri etin tadına benzeyen bir şey yemek istesinler? “Sahte” ya da “taklit” nasıl adlandırırsanız adlandırın seçilen ad bile eti yüceltiyor, etin önemini pekiştiriyor.
Timothy Egan’ın New York Times’ta geçen ay yayınlanan “Fake meat will save us” başlıklı yazısında vurguladığı gibi araştırmalar işlenmiş gıdalarla sağlıksız beslenmenin alkol, uyuşturucu ve tütünden daha fazla erken ölümlere neden olduğunu gösteriyor.
İngiltere’de yayınlanan Observer’da da Bee Wilson imzalı özel haberde beslenme uzmanı Jenny Rosborough “Vegan et sağlıklı olarak algılanmamalı, etsiz burgerde tuz oranı 0.89’ken normal bir et burgerde bu oran 0.75” diyor.
Ayrıca laboratuvarlarda üretilen sosis, burger tadı ve görüntüsü veren vegan ürünlerde kimyasal, toksik etki yaratan katkı maddeleri de bulunabiliyor.
Sağlıklı beslenmek isteyen biri doğal yollardan üretilen saf besinleri tüketme yolunu seçer. Sebze bazlı yumurtalar, köfteler, burgerlerin bir ihtiyaçtan doğduğuna inanmak zor.
Neyse ki bizler zaten çok şanslı bir ülkede, bölgede yaşıyoruz. Sebze, baklagil ve tahıl ağırlıklı bir beslenme geleneğimiz var. Kırmızı et, tavuk ve balık tüketimimiz büyük kentler dışında Batı ülkeleriyle karşılaştırılmayacak denli az.
Atıştırmalıklardan ara sıcaklara, ana yemeklerden tatlılara etsiz beslenmeyi tercih edenler için etsiz seçeneklerimiz sayılamayacak denli fazla. Vegan ya da vejetaryensek ya da ekolojik nedenlerle et yemiyorsak, sahtesine muhtaç değiliz. Şimdi de, muhtemelen bize de yakında dayatılmaya çalışılacak sahte et modası estiğinde de…