2019 Seçimlerine pek bir şey kalmadı. Erken seçimdi, yerel seçimlerdi derken, Bir de Afrin operasyonu. Ülke gündemi oldukça sıcak. Bu gelişmeler içerisinde aylardır tartışılan, eleştirilen bir “Cumhur İttifakı” var ki tartışmaları seçim sonrasına bile kalacak gibi gözüküyor. Ülkenin kaderini belirleyecek, bu ittifak çatısında Ak Parti, MHP ve BBP şimdiden bir araya gelmiş durumda. Cumhurbaşkanı, Saadet Partisini de yanında görmek istiyor. Ancak, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun geçen gün yaptığı açıklama, ittifak kapılarını şimdiden kapamış gibi gözüküyor. Açıklamalarına bir bakalım dilerseniz: “Hükümetin aleyhinde konuşanlar, yarın hapse atılıyor, işinden oluyor. Böyle bir ülke olmaz. Şimdiden gelin Cumhur İttifakı’na katılın diyorlar. Ya ben deli miyim ki böyle bir mesuliyetin altına gireyim” dedi. Gördüğünüz üzere, Temel Karamollaoğlu gidişattan rahatsız olmuş ki ittifaktan sonra da bir şeylerin değişmeyeceğini düşünerek, bu ittifakın dışında kalmayı şimdiden daha doğru buluyor. Zaten, konuşmasında da bunu dile getirdi. Ekonomik sorunlar, hukuksuzluklar sürerken, uyum yasaları beklenirken, şimdiden ittifaka çağırıyorlar diyerek ittifakı eleştirmişti. Gerçekten de öyle değerli okurlar. Ülkenin, ittifaktan daha öncelikli olarak düşünülmesi gereken yığınla sorunları beklemekte. Öncelikle bunlar halledilmeli bence. Aslında, Karamaoğlu’nun bilerek veya bilmeyerek bilemeyeceğim. Türkiye’nin demokrasi tarihine de yaptığı bir iyilik var. Ne mi? Söyleyeyim. Bu ittifaka girmeyerek, bir planı bozabilir. Cumhurbaşkanının aslında, oy sorunu yok gibi. Yani %50+1 sorunu olduğunu düşünmüyorum. Çünkü; kendi oyu zaten bunu karşılamakta. MHP barajın altında kalır mı? Onu bilemem ancak; Bahçeli’nin konsolide ettiği bir ülkücü oyu hep vardır. Burada amaç başka, sevgili okurlar. Cumhurbaşkanı, “yerli ve milli” söylemiyle yola çıktığı ittifakta sağ-muhafazakar ve milliyetçi tabandaki tüm partileri bir arada görmek istiyor. Bu sayede de karşısında yer alanlara karşı daha rahat bir propaganda yapabilecektir. Ki nitekim şimdiden başladı bile! Seçim yaklaşırken şöyle diyecektir. Hem Bahçeli hem Sayın Cumhurbaşkanı, bu CHP’yi görüyorsunuz biz PKK’yla mücadele ederken, onlar PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP’yle ittifak yapıyor diyeceklerdir. Zaten, şuan da böyle bir ittifak karşı tarafta görünmezken bile her iki partiden de tabanlarınız birbiriyle uyuşuyor. Sizler de birlikte ittifak yapın demekteler. İyi Parti dışarıda kalsa bile MHP’ye isyan ettiği için çoktan asi genç konumunda! Bir de FETÖ’yle ilişkilendirilmeye çalışıldı. Anlayacağınız, bu seçim baya sıkıntılı geçecek. Üzülerek söyleyebilirim ki umarım yanılıyorumdur. “Cumhur İttifakı”nda yer alanlar vatanperverken, dışında kalanlar ise vatan haini gibi gösterilecek. Bu çok tehlikeli bir söylem olur, demokrasi adına. Zaten, ülkece zor şartlardan geçerken, bir de bu tarz bir kutuplaşmayı kaldıramayız. İşte, Karamollaoğlu’na bu süreçte büyük görev düşüyor. İttifak dışı kalarak, sadece kendi partisini düşünmemekte, ülkenin demokrasi geleceğini de düşünmektedir.
BU SORUYU NİYE KİMSE SORMUYOR?
Soru şu, PKK’nın Suriye’deki uzantısı, PYD/YPG DEAŞ’la mücadele etmiyor muydu? Bunun için, ABD onu silahlandırmamış mıydı? Dün yetkili ağızdan, Genel Kurmay Başkanı Hulusi Akar demedi mi? DEAŞ’tan PYD’ye katılanlar var. Zaten biliyorduk bunu. DEAŞ büyük ölçüde bitti gibi. Uzun süredir, PYD/YPG saflarına katılıyor. Şimdi de bu durum yetkili bir ağızdan onaylandı. Peki, ne oldu da birbiriyle savaşan bu iki terör örgütü aynı safta yer aldı. Acaba, “düşmanımın düşmanı, dostumdur” anlayışı mı var? Acaba, Ortadoğu’da planı olan küresel güç ya da güçler, önce DEAŞ’ ı yaratıp, sonra onla savaşıyor göstererek, bir Kürt yapılanması kurmak adına PYD/YPG’yi mi güçlendirdi? Kuzey Irak’taki Çekiç Güç benzeri hatırlarsanız. Orada da Saddam’a operasyon yapılırken Kuzey Irak’ta Barzani oluşturulmakta, Çekiç Güç eliyle de PKK güçlendirilmişti. Oyuna gelmemeliyiz bu soruyu sormalıyız. Ne oldu da bunlar bir araya geldi?
Mert KAPLAN