Bitmek üzere olan zifiri karanlığı çekiyorum ciğerlerime
birkaç sivrisinek vızıltısı bozuyor sessizliği
rüzgârın esintisi bastırıyor kulaklarımda
karanlıktan yavaş yavaş sıyrılan gündüzün
güzelliği büyülüyor gözlerimi
arınıyor, yıkanıyor ruhum
hava serin
dikkat etmem gerekiyor…
bir ışık hevengi gibi dökülüyor tepemden aşağıya aydınlık sanki…
silik ,soluk renklere can geliyor.
âdeta her şey siyah-beyazdan, renkli fotoğrafa dönüşüyor
ışık ,kahverengi gözlerimin içinde hârelere dönüşürken,
ruhum Kaf dağlarını çoktan aştı bile
ruhumda dirilik
hızlıca üzerime bir şeyler giyip,
çıkıp, attım kendimi sahile
ellerim ceplerimde gezinirken
su gibi yumuşak bir sesle irkildim
“seni yerlerde, göklerde bulamazken, yanı başımdaymışsın meğer”
Dönüp baktığımda koyu kahverengi gözlerindeki tebessümünün ışıltısıyla
“fer” geldi canıma
…
Bir hayâl bu kadar canlı nasıl seslenebilir ki ?!
önce özlemi,
ardından hasreti ağır ağır abandı üzerime.
O kadar ağırlaştı ki, taşıyamaz hâle geldim
Başım düştü önüme
Gözüm kaydı bir an denize:
gün ,denizle cilveleşirken,
bakır renginin gönlümde yankısı
doyumsuz bir hâl almaya başladı
buruk bir tebessüm gelip, yerleşiverdi
dudak kenarıma
“ah keşke sende yanımda olsaydın şimdi
Keşke…”