Dikkat: Yazının sonunda ek var!
***
“Aşılarla sağlanan bağışıklık KOVİD geçirmenin sağladığı bağışıklıktan daha etkilidir” başlıklı makalemde şunları yazmıştım (1):
“Ülkemizde de uygulanan CoronoVac gibi inaktif aşılara karşı da bir karalama kampanyası yürütülüyor ve mRNA ve vektör aşıları öne çıkarılmaya çalışılıyor. Oysa virüsün tamamını yani tüm antijenlerini ihtiva ettiği için inaktif aşıların sağladığı bağışıklığın daha kuvvetli ve mutasyonlara karşı da daha dirençli olması kuvvetle muhtemeldir.”
Başlıktaki Aşılarla sağlanan bağışıklık KOVİD geçirmenin sağladığı bağışıklıktan daha etkilidir ifadesi bana değil USA Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Enstitüsü Direktörü Anthony Fauci’ ye ait.
Dünya Sağlık Teşkilatı’ nın (WHO) da buna benzer bilim dışı bir açıklamasını tenkit etmiştim (2).
Bu akıl, mantık ve bilim dışı açıklamalar, KOVİD ölümlerinin %20′ sinin neden dünya nüfusunun yüzde 4′ ünü oluşturan USA’ da görüldüğünü de izah ediyor.
Basel Üniversitesi araştırmacılarından Korcan Ayata da inaktif aşıların mutasyon gösteren virüslere karşı neden daha etkili olacağını anlatıyor.
Kaynaklar:
***
Korcan Ayata’ nın tivit dizisi:
BİR: Türkiye’de, Covid-19’a karşı Sinovac inaktif aşı kullanacağı açıklandığından beri yoğun bir karşı propaganda izliyoruz. Aşı karşıtı olmadığından emin olduğumuz kişiler bu aşıyı beğenmiyor, kötülüyor, yayınları çarpıtarak inaktif aşılar hakkında yanıltıcı ifadeler kullanıyorlar.
İKİ: Bildiğiniz gibi, en başından beri bu aşının varyantlara karşı en etkili aşı olduğunu ifade ettim ve bunun Türkiye için bir şans olduğunu söyledim. Söylediklerimi destekleyen yayınlar paylaştım.
ÜÇ: Paylaşmadığım kısımlar ise “zaten bilinenler”. Bağışıklık konusunda bilgili olan doktor ve bilim insanlarının 100% bilmesi gereken konular. Bu kısmı açıp, herkesin kolay anlayabileceği şekilde, “neden inaktif aşılar varyantlara karşı daha avantajlı” sorusuna cevap vereceğim.
DÖRT: Virüslerin yapısında çeşitli proteinler yer alır. Örneğin en çok duyduğumuz S veya Spike proteinidir. Sars2-Koronavirüsü 4 yapısal, 16 yapısal olmayan ve en az 6-7 aksesuar protein içerir. Yani koronavirüste bilinen toplam 26-27 farklı protein bulunuyor.
BEŞ: Bu virüs proteinlerinin bağışıklık sistemi için önemi büyük. Bunları virüsün parmak izi olarak düşünün. Bağışıklık hücrelerimiz virüsü ve içine virüs girmiş hücreleri bu parmak izinden tanıyacak ve gereken yanıtı verecek.
ALTI: Bağışıklık sistemi bu proteini küçük parçalar halinde değerlendiriyor. Örnek olarak parmak izinin aşağıdaki şekilde parçalara ayrılarak kayıt edildiğini düşünün.
YEDİ: Bu parçalardan bazıları kendi vücut proteinlerimize benzediği için bu kısımlara karşı bir işlem yapılmıyor. Bu bağışıklık sisteminin kendisine saldırmaması için gelişmiş bir kontrol mekanizması.
SEKİZ: Diğer kısımlara karşı antikor, hafıza özelliğine sahip T ve B hücreleri geliştiriliyor. Bu proteinde bir mutasyon oluşmuş varyant geldiğinde, o bölgeye yönelik bağışıklık yanıtı oluşmuyor (mor kısım). Ama vücut diğer bölgeleri hatırladığı için varyantı yine de yakalıyor.
DOKUZ: Yani, mutasyon oldu, yeni varyant geldi, aşılar çalışmayacak, hasta olanlar yine hastalanacak söylemleri geçerli değil. Hatta tamamen farklı bir koronavirüs bile gelse benzer bölgeler yüzünden ona karşı bile çapraz bağışıklığımız olacak. Geçen yaz bahsetmiştim:
ON: Farklı aşılar arasındaki fark, bağışıklık sistemine ön eğitim verirken virüsün kaç parmak izini tanıttılar. Pfizer, Moderna, AstraZenaca aşılarında bu tek parmak ile sınırlı. İnaktif aşıda ise en az 4 parmak. Yani bağışıklık sistemine 4 kat fazla hedef tanıtılıyor.
ON BİR: İşte bu yüzden, 1,2,3 mutasyon oluşsa bile, sabit kalan bölgeler o kadar çok ki, inaktif aşı etkinliğini koruyabiliyor. Bu kadar basit, bu mekanizmalar yıllar önce deşifre edilmiş, bu şekilde hangi aşının, varyantlardan ne kadar etkileneceğini kabaca tahmin edebiliyoruz.
ON İKİ: En kapsamlı bağışıklık ise hastalığı geçirenlerde oluyor. En az 26 parmak izi bağışıklık sistemi kütüphanesine yazılıyor. Bu kişiler ömür boyu bu bilgiyi taşıyacaklar ve tüm varyantların sebep olabileceği ağır hastalığa karşı korunacaklar.
Kaynak: https://twitter.com/korcanayata/status/1368653053985964034?s=20
***
EK 1 (9.3.2021): İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sadrettin Pençe, koronavirüsün Çin’de yapılan ilk tüm genom çalışmasının üzerinden geçen 1 yıl içerisinde, virüste tam 12 bin mutasyon tespit edildiğini söyledi.
Koronavirüsün genetik haritasının ilk kez yayınlandığı 2020 Ocak ayından bu yana, tüm dünyada yapılan çalışmalar sonucu, virüs üzerinde yaklaşık 400 bin tüm genom sekansı yapıldı ve datalar National Center for Biotechnology Information veri bankasına eklendi. İstanbul Medeniyet Üniversitesi (İMÜ) Tıp Fakültesi Dekanı ve Fizyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadrettin Pençe, yapılan bu 400 bin genom dizilemesi ile virüste şimdiye dek 12 bin mutasyon tespit edildiğini, ancak bunlardan birkaçının hastalığın seyrine veya bulaşıcılığına etki edecek düzeyde olduğunu söyledi. Prof. Dr. Pençe, şöyle söyledi:
“Bu mutasyonların etkinliğinin olup olmadığı konusunda bir açıklama yapmak için fonksiyonel analiz yapmak gerekiyor. Birçok mutasyon, hastalığın gidişatına bir etkisi yok. Çok küçük ölçekli mutasyonlar bunlar. Burada, hastalığın şiddetini ve bulaşıcılığını artırıp artırmayla ilgili etkililik önem kazanıyor. Bugün itibariyle yeni mutasyonlardan bazılarının bulaşıcılığı artırdığı tespit edildi. İMÜ olarak bizim de geçtiğimiz aylarda yaptığımız tüm genom çalışması sonucu bulduğumuz D614 G mutasyonu tüm dünyada baskın durumdaydı. Şimdi İngiltere varyantı ön plana çıktı.”
İngiltere varyantının bugün itibariyle dünyanın yüzde 80’inde baskın duruma geçtiğini belirten Prof. Dr. Pençe, “Bununla birlikte Güney Afrika mutasyonu ve Brezilya mutasyonu da ön plana çıktı. İngiltere, dünyada en çok virüs sekanslaması yapan ülke. Bu virüsü çok yakından takip ediyor. Onun için de İngiltere’den bu konuda çok fazla veri geliyor. İngiltere varyantının bulaşıcılığı artırdığı ancak hastalığın şiddetine bir etkinliğinin olmadığı açıklansa da bulaşma hızı arttığı için hastalanma riski de yükseldiği için ölümlerde de artış yaşanıyor. Güney Afrika varyantı ise hem İngiltere’deki mutasyonu içeriyor hem de Güney Afrika’daki mutasyonu içeriyor. Bu varyant, hem bulaşıcılığı artırıyor hem de hastalık şiddetini artırıyor. Brezilya varyantında da benzer bir durum var” diye konuştu.
Mutasyonlarda en çok aşıların etkinliğinin azalmasından korkulduğuna da işaret eden Prof. Dr. Pençe, şu ifadelere yer verdi:
“Örneğin Amerika’da protein aşısı olarak geliştirilen bir aşının (Novavax), normal suşta yüzde 94 etkiliyken İngiltere varyantında etkisinin yüzde 80’lere düştüğü, olduğu Güney Afrika varyantında ise yüzde 50’lere gerilediği açıklandı.”
Türkiye’den de bu tür tüm genom çalışmalarının yani virüs sekanslamasının daha fazla sayıda yapılması gerektiğini de belirten Prof. Dr. Pençe, şu uyarılarda bulundu:
“Bu konuda da çalışıldığını biliyorum. Yakın zamanda Türkiye’den de bunların sonuçlarını göreceğiz. Türkiye giriş çıkışların çok olduğu bir ülke konumunda. Dolayısıyla her bölgede farklı mutasyonlar gelişebilir. Bunların tespit edilmesi lazım ve bu mutasyonların fonksiyonel analizlerinin de yapılması ve ‘Acaba bulaştırıcılığı artırıyor mu’, ‘Hastalığın şiddetine etki ediyor mu’ tespit edilmesi gerekiyor. Onun için bu çalışmalarının, yani tüm genom çalışmalarının birçok bölgede sıkça yapılması gerekiyor. Ülkemizde de birçok mutasyonlar oluyordur ancak bunların hastalığın şiddetine ve bulaşıcılığına ne denli etkili konusunda elimizde bir veri yok. Şu ana kadarki mutasyonların da bunu çok değiştirmediğini söyleyebiliriz.”
Bugünkü virüsün ilk çıktığı gündekinden çok farklı bir virüs olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Pençe, bu değişimlerin, virüs gen bölgelerine göre hastalığı teşhis edebilen PCR testleri üzerinde etkileri olabileceğini de söyleyerek, sözlerini şöyle noktaladı:
“12 bin tane mutasyon geçirip günümüze ulaşan virüs çok farklı bir durumda artık. Bu mutasyonların tabii ki PCR testlerine de etkisi olabilir. Şu andaki PCR testleri N geni, S geni ve orf1ab üzerinden virüsü tespit ediyor. Bu mutasyonlar ise daha çok N geni üzerinde. Orf1ab’de hiç yok, S geninde ise çok az oluyor. Dolayısıyla PCR testlerinin de tek gen üzerinden değil de en az iki gen üzerinden yaptığınızda yanılma oranı çok daha düşük. Tabii ki yeni mutasyonlara göre de PCR test primerlerinin yeniden dizayn edilmesi önemli. Bunları revize ederek PCR testlerini güncellemek gerekiyor.”