Ekranla ve dijital teknoloji ile başladı her şey.
Tele girdi her şey, tele girdikçe teleyaşam, ortaklaştı kültür, anonimleşti her yer.
Telin içinden geçen enerji, ekrana dökülürken 1950 lerde, tel demode oluverdi. Tel teli çıkardı devreden.
Yeni bir hayat kalıbı doğdu. Kablosuz hayat. Telgrafın ve telli telefonun yerini kablosuz telefon ve cep telefonu henüz yerini almışken, insanlık tembelliğe alıştı. Biz parmak ucu toplumu derken bilgi toplumunda parmak yoruldu, ucu eskidi, şimdi zihin / enerji toplumuna dönüşmekteyiz.
Kıçıkırık bir fotoselli apartman lambasının önünde onu yakmak için akrobatik hareketler yapmaktan da kurtulacağız en azından. Ey geri zekalı ışık yan artık diye aklımızdan geçirmemiz için beynimizden çıkardığımız enerji o ışığı yakmak için yetecek te artacak bile.
Şu an telepatik internetle insanlar kablosuz zihinleriyle dünya üzerindeki diğer insanlarla internet teknolojisi alt yapısıyla iletişim kuracaklar. Ancak sadece ve sadece zihinleriyle.
Rahmetlilerin Bol Olduğu Dünya: Rahmetli Teknoloji Mezarlıkları:
Tel rahmetli oldu. Cam ekran geldi, uzun kalmadı, sadece otuz sene kadar dayandı. Plazma ekranlar bile şu an otuzlu yaşlarına gelmekte.
Şimdi plazma ekranların çocukları oldu. Projektör sistemiyle çalışan TV ve audio sistemleri evlerin her bir cephesini isteğe bağlı olarak sinema perdesine dönüştürmekte.
Rahmetli tuşların son versiyonu olan yaşlı dokunmatik tuşları orta yaşlara geldi. Şu an dokunmatik cam yüzeyli veya plastik yüzeyli tuşlar veya folyo gibi katlanabilir tuşların çocuğu oldu. Işıktan tuşlar. Projektörün yansıttığı ışık klavye olarak kullanılırken, ışıktan klavyeler de yerini sanal klavyeye bırakmaya hazırlanıyor. Şu an ışıktan klavyeler hamile. Zihin klavyelerini doğuracak on sene içinde.
Esperanto Dili, Yetiş Artık!
Bir taraftan beş yıl önce dillerin entegrasyonu adlı ve aşağıda linkini paylaştığım yazımı yazdığımda bu günleri görüyor gibiydim.
http://www.kentakademisi.com/kuresellesmenin-kiskacinda-dillerin-entegrasyonu/1653/
Bu linkteki yazıyı 2010 yılında kaleme aldığımda “esperanto dili” yle henüz tanışmamıştım. Kendini Dr. Esperanto olarak tanıtan Zamenhof, farklı dilleri konuşan kişiler arasındaki iletişim zorluklarının, öğrenilmesi kolay bir ortak dil ile aşılabileceğini düşünerek Esperanto’yu oluşturmuştur 1887 yıllarında. Ne var ki bunca ortak dijital iletişim teknoloji yoğun ortamlara rağmen bu dil prim yapmamıştır. Günümüzde revaçta olmasa da, yarının telepatik internet sisteminde ve organik çip entegre sistemlerinde belki de insanoğlunun vazgeçilmezi olur çıkar.
Dünya tele girdi ve telden çıktı. Ama hayat TELE hale geldi. Ortak artık her şey. Ortak oldukça ortada kaldık. Ortaya döküldük dolu dizgin.
Orta yolu tercih etmeye başladık. İdeolojiler öldü yumuşak liberalizm ya da post değil de soft modern liberalizmi yaşar olduk. Suya sabuna dokunmayan.
Cinsiyetlerimiz ortaklaştı artık. Yuniseks oluverdi bir çoğumuz. Ortak kültür, kola hamburger beyinlerimizi de bağladı birbirine. Sorgusuzca çılgınlar gibi tüketerek rahmetlilere rahmet okuttuk sanal alemde, balon uçurduk göklere sanal sanal aval aval seyrettik enejiyi.
Teli sevdik aslında insanlık olarak.
Teletaksi, Telemagazin, Telefon, Telgraf, Teleskop, Televizyon, Teleks, Teleferik, Telepati, Telekart, Telekom her şeyi ortaya döktü. Bir zamanlar yıkanan temiz çamaşırlar tele asılırdı. şimdi hem yıkananlar hem kirliler tele dünyada poster poster gerilmekte.
Tele teknoloji teli erittikçe, eneji yoğun ortamda buharlaştı insanlar. İnsanlar buharlaştıkça insanlık daha da buharlaştı. Ortada dolaşan bir yığın yürüyen elbiseler, sürünen insanlığı çiğnemekte.
Yunıseks / Unisex Bir Hayata Doğru Dolu Dizgin!
Tarihte Amazon kadınlarını saymazsak, önceleri erkekler ezdi kadınları, yok saydı onları bir insan olarak. Dünya yaşlandıkça kadınların varlığı farkedilmeye başladıkça yavaş yavaş insan olarak görülmeye başladılar özellikle yirminci yüzyılın ortalarına doğru türkçede adına “kadın” dediğimiz olgu artık varlığını hissettirmeye başlamıştı. Devletler eşitlik adına pozitif ayrımcılık yaparken, yüzyıllardır hatta bin yıllardır ezilen kadınlar her ortamda varlık mücadelesini ısrarla sürdürdüler.
Ve bu günlere geldik. Kadınlar iş yaşamına girdikçe, dijital, ailelerin içine girdikçe asırlardır içlerindeki psikolojik baskıdan kurtulup benliklerini her fırsatta cür’etkarca dile getirmeyi başardılar. Bir taraftan da ücretli kölelik döneminden bu yana, iş (ofis) ortamında erkekler yavaş yavaş kıllarından arınmaya başladı. Önce sakallar kısaldı, sonra bıyıklar azaldı ve yüzler parladı. Bir taraftan da, özgür ruhlu dişiler saçlarını kısaltırken, aynı bulucin pantolonun içine giriverdiler.
Sosyal ve toplumsal yaşamda yavaş yavaş cinsiyete yönelik uygulamalar azalmaya başladı. (Burada, Türkiye ve ortadoğu ülkelerindeki aksi yöndeki durumlar dünya genelindeki ve gelişmiş ülkelerdeki genel eğilimi pek etkilemez.) Çoğu gelişmiş ülkelerde tuvaletler bile ortak kullanılmakta artık. Kadınlar güçlenirken ve özgürleşirken bu süreçte, ofis boylar ve yeni yetme siolar jöleli saçlarıyla yumuşadıkça yumuşadılar. Zaman ilerledikçe cinsiyetten bağımsız bir nesil gelmekte.
Telepatik internet, yaygınlaştıkça, kadın ve erkek cinsleri arasındaki ruhsal geçişim ve hedonik etkileşim nerelere kadar varır kestiremiyorum şu an. Ancak, şimdiden şunu söyleyebilirim ki, enerji yoğunluğundan insanlar alıp başını dağ başlarına belki de kutuplara kaçmak için büyük paralar harcayacaklar.
Bilim mi, bilim kurgu mu, fütüroloji mi, magazin mi, edebiyat mı, hayal mi, belgesel mi, dram mı ya da trajedi mi olduğuna karar veremediğim bu satırlar 2050 yılının cybersapience topluluğuna UCUBE olarak armağan olsun.
insalık bir sarmal,
yaşam bir kısır daire,
asırlar saniye saniye,
vesaire, vesaire! (a.f)
Sevgi ve mutlulukla kalın efendim. Nasıl kalacaksanız tabi.