Azerbaycan’ın ve tabii ki tüm Türk coğrafyasının milli şairi ve vatansever, kahraman evladı…
Ahmed Cevad…
Her dinlediğimizde boğazımızın düğümlendiği, gözyaşlarımızı sakladığımız o kalp kıpırtılarıyla söylediğimiz o “Çırpınırdı Karadeniz” türküsünün şairi olan Ahmed Cevad…
1892 yılında Şemkir’in Seyfeli köyünde…
Sekiz yaşında babasını kaybetti, annesi Yahşi Hanımın yanında büyüdü…
Gence’de medrese eğitimi gördü. Pedagoji Üniversitesi Tarih ve Filoloji Fakültesini bitirdi. Rus, Arap ve Fars dillerini öğrendi, şiir kitapları yazdı, tercümeler yaptı. Onaltı yaşında öğretmenliğe başlamış, ömrünün yirmidokuz yılını eğitim ve öğretime adadı…
Gönüllü bir asker olarak 1912 yılında İstanbul’da kurulan “Kafkas Gönüller Cemiyeti”ne üye olarak Osmanlı’nın zor günlerinde Balkan Savaşı ve I.Dünya Savaşında Mehmetçikle omuz omuza savaştı…
Sarıkamış felaketinden sonra bölgenin imdadına koşan “Bakü Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi”nin öncülerinden oldu. 1915 yılında Rus ve Ermenilerin katliamlarına uğrayan Van, Kars, Erzurum halkına büyük yardımlarda bulundu.
Ahmed Cevad’ın hayatı vatan ve Türk coğrafyası için fedakarlıklar ve kahramanlık hikayeleri ile dolu… Her Türk mutlaka bu kahramanın hayatını uzun okumalı, öğrenmeli, anlatmalı…
1920’de Azerbaycan’ın Rusya tarafından işgalinden sonra, Ahmet Cevat için zor ve sıkıntılı günlerde başlamış, karşı devrimcilik gibi asılsız suçlamalarla tutuklanmış ve askeri mahkeme kararıyla ölüm cezasına mahkum edildi.
1937’de Sovyet yönetimi tarafından yargılanmadan kurşuna dizilerek şehit edildi…
1955’te Sovyet başsavcısı, Ahmet Cevad’a karşı ileri sürülen bütün ithamların asılsız olduğunu belirterek, ölümünden sonra beraat kararı verir…
Fırtınalı, kahramanlık, fedakarlık, bedel ödeme ve acı dolu bir yaşamının son meyvesi olan ve 1937’de öldürülmeden önce esirken yazdığı, çok güçlü bir özgürlük şiiri olan “Susmaram” şiirini yazmıştır.
“Susmaram” Ahmet Cevat’ın yakın arkadaşını hapishane ziyaretine gittiğinde ezberlettiği bir şiir. Ezberletmenin nedeni; yazılı metin olarak elde tutulması ve yakalanması ölüme neden olacak kadar büyük bir suç olması…
Şiir ancak 2004 yılında, tam 67 yıl sonra ortaya çıkar ve Kültür Bakanlığı’na teslim edilir.
SUSMARAM
Men bir gulam, yük altında ezilmişem, gardaşım,
Sevinç bilmez bir mahkumam, ah-u zardır sırdaşım.
Damga vurub, zencirleyib tullamışlar zindana,
Karlı, buzlu cehennemler mesken olmuşdur bana.
Mene dinme, sus deyirsen, ne vahtacan susacam,
Buhranların, hicranların, mahbesinde galacam?
Niye susum, danışmıyım...? insanlıkda payım var,
Menim ana vatanımdır talan olan bu diyar.
Niye susum, danışmıyım, Türk yurdudur bu torpak,
Oğuzların, Elhanların vatanında kimdir, bak!
Susmıyacam...Goy atsınlar, yük altında ölünce
Tekdirlere döze döze, düşmen mene gülünce...
Süd vererken doğma anam bele demiştir mene:
“SENİ GURBAN BESLEYİREM TÜRK YURDUNA, VETENE
BU DÜNYADA AZADLIĞI ŞAN ŞÖHRETTEN ÜSTÜN TUT
ALÇAKLIĞI, YALTAĞLIĞI, REZİLLİĞİ SEN UNUT
SENİN SEVGİN VETEN OLSUN, MİLLET OLSUN, MEN OLUM
SÜDÜM SENE HARAM OLSUN HEYANET ETSEN OĞLUM...”
Nece susum, danışmıyım, men eyliyim heyanet?
Hanı sevgi, hanı vatan, di harda galdı millet?
Men bir gulam, yerim altun, suyum gümüş, özüm aç,
Atam mahkum, anam salih, elim her şeye möhtaç.
Dil yaranır danışmağa, men danışabilmirem
Aç galbimi, yar sinemi ciğer veremdi verem
Köramal tek sürünmekde denen varmıdır mena?
Ne vahtacan çörek üçün girek her alçak dona?
Men Türk evladıyam, derin aklım, zekam var,
Ne vahtacan çiynimizde gezecekdir yağılar?
Ne kadar ki, hakimlik var, mehkumluk var, men varam,
Zülme garşı isyankaram, ezilsem de SUSMARAM !
Ahmet Cevat inandığı yolundan gitti, yılmadı, yıkılmadı…
Milyonlar onun olduğunu bile bilmeden dilden dile şiirlerini, türkülerini söyledi, direnişin sesi oldu…
Bir öldü, bin dirildi… Ruhu şad olsun!