Sanki fotokopisi çıkarılmış bir süreci yeniden yaşıyoruz.
İstiklal Savaşından önce, Batı önümüze Sevr Anlaşmasını koymuştu. Operasyon yapacaktı. Silahlı kuvvet olarak, İngiltere ve Yunanistan vardı.
Karşı cephede ise Türkiye ve Rusya vardı.
Emperyalizm yeniden Sevr’i önümüze koydu. Bu kez, Amerika, Yunanistan değil, ayrılıkçı Kürtleri karşımıza çıkardı. Yunanistan ve diğer Avrupa ülkeleri sütre gerisinde lojistik yapıyorlar.
Emperyalizm Anadolu’da üniter devlet istemiyor. Bölüneceksin diyor. Eğer bunu sen, kendi isteğinle yaparsan, ne ala… Yoksa ben ayrılıkçıları kullanarak böleceğim diyor.
Savaşın ön cephesi bu kez Doğu ve Güney gibi görünse de kuşatma çok yönlüdür.
Anadolu’yu korumak için yeniden silahın ortaya çıktığı bir süreçteyiz.
Silahın çözebileceği sorunlarla karşı karşıyayız.
Görüşme, konuşma, siyaset ve diplomasi süreci bitti.
Geçtiğimiz süreç tarafların bilip de bilmezlikten geldiği bir oyun süreciydi. Oyun bitti. Silahların oyunu bozacağı bir süreç geldi.
Bu süreci iyi yönetemezsek, Sevr’i gerçekleştirirler. İyi yönetirsek, yenilenmiş bir Anadolu içinde yaşamımızı sürdürebiliriz.
Oyun sürecini iyi yönetemedik. Savaş sürecinin bedeli elbette ağır olacak.
Osmanlı yıkılırken de bir oyun süreci yaşanmıştı. O zaman barış diyenler mandayı savunuyorlardı. Şimdi barış ve demokrasi diyenler de bölünmeyi savunuyorlar. Birçok iyi niyetli de bunu gerçek sanıp destek veriyor.
Artık ABD ve Batı ile konuşup, görüşerek çözebileceğimiz bir durum kalmadı.
Şimdi savunmanın tüm gereklerini yerine getirme zamanıdır. Savunma iç cepheden başlar ve ayrılıkçı kuvvetlerin sahiplendiği tüm cephelerde devam eder.
Şimdi toprak bütünlüğümüzü savunma zamanıdır. Şimdi silahın zamanıdır.
Ordunun yapacağı işlere sıra gelmiştir.
Orduyu gerek sağdan gerekse soldan eleştirenler, aslında iç cephede savunma iradesini kırmaya çalışanlardır.
Anadolu’yu kimle savunacağız? Sivil toplum kuruluşlarıyla mı? Yoksa teşkilatlı ordu ile mi?
Gerek iktidar cephesi gerek muhalefet cephesi orduyu darbeler üzerinde yermeyi bir tarafa bırakmalıdır. Bu ordu hepimizin ordusudur.
Emperyalizmimi içerideki uzantıları bu yerme işleminde yer alabilir lakin bölünmeden kaybedenler herkestir.
Bu hamaset değil cephe gerisini birlik içinde tutma gayretleridir. Cephe gerisinin birliği kuvvettir.
Savaş gelmiş kapımızı çalmaktadır. Bir başka ifadeyle coni gelmiş kapımızı tekmelemektedir.
Artık birbirimizle savaşmanın hiç kimseye yararı yoktur.
Şimdi Rusya ile ne yapıyorsunuz derseniz. Hiç şüpheniz olmasın. Kurtuluş Savaşı sürecinde yaptıklarımızı yapıyoruz.
Daha çok kere Putin Türkiye’de olacak. Ortak cephe kurmak elbet derin işbirliğini gerektirir.
Bu cepheye ileri de Çin ve İran’ı da katarsak, silahları ateşlemeden de yolumuza devam edebiliriz.