Dinleyin yârenler bir mânâ gördüm Bir yere vardım ki gömlek biçerler
Bizede var mı diye sordum Dediler sanada biçerler bir gün
Kabri dünya gibi bol mu sandın Mindersiz yastıksız yere konursun
Eriyip çürüyüp toprak olursun Karanlık kuyular açarlar bir gün
Kabir diyorlar bu karanlık yere Görmeden uğrarsın âhh ile zâre
Güvenme ne yâre ne de ağyâre Hepsi de bırakıp kaçarlar bir gün
Tedavisi olmayan hastalık, ağzın tadını bozan şurup, tenden süzülüş, ahirete göçüş... bu tanımlar buram buram ölümü çağrıştıran terimlerdir. Zahirde soğuk
bir terim olmasına rağmen, batında sıcak bir dokunuştur ölüm. Fani alemden
beka alemine intikaldir. Ahiret kapısını aralayan geçittir ölüm. Hakikatten uyanıştır,
bir yok oluş veya bitiş değildir.
Ölüm, ebedi bir hayata yeniden başlangıçtır. Bir feza bilgini şöyle diyor :
Yıldızlar ölmez, onlar başka bir boyutta yeniden doğmak için batar...
Ölür ise tenler ölür, canlar ölesi değil. Şu kâinat dediğimiz varlık alemi nice hadiselere sahne olmuştur. Nice sultanlar, nice hanlar, nice dilberler ve nice erler
bir hakikat çiçeği gibi açılıp, tekrar baharda açmak üzere solmuştur. Zira ölüm, Allahtan gelen bir vuslat selamıdır. Bâkinin selam gönderdiği hiç fani olur mu ? Hayat, Yunusun ifadesiyle etle kana bürünüp Yunus diye görünmek gibidir.
Ya Rab ne ola benim halim Kabre vardığım gece
İyi olmazsa amelim Kabre vardığım gece
Ya Rab mest eyle Muhammede yâr eyle
Kalbimi nur eyle Kabre vardığım gece
Ya Rab hoş eyle İmanı yoldaş eyle
Muhammede eş eyle Kabre vardığım gece
Ya Rab yandırma Günahlara bandırma
Işığımı söndürme Kabre vardığım gece
Ya Rab şaşırtma Yüz üstü düşürtme
Yılan çıyan üşürtme Kabre vardığım gece