İnsanlığın dünya üzerinde toplu olarak yaşamaya başlamalarından bu yana, hak/adalet ve ahenk / sulh ve sükun aranan, uğruna mücadele edilen olgulardır. Hak ve adalet olgusu hukuk bilimleri disiplini altında ele alınsa da, kentsel yaşamda sürdürülebilirliğin altı parametresinden birisini oluşturmaktadır. Asıl olarak insanların sulh ve sükun içinde ahenk içinde yaşamalarına yönelik arayışlar ve düzenlemeler kronolojik bağlamda optimuma “daha iyiye” doğru devam etmektedir. Hangi sosyal düzenleme olursa olsun özünde başkaca niyetle gizlenmiş olsa bile görünüm itibarıyla daha iyiye yönelik çözümlemeler olmuştur.
Günümüzün toplu yaşam alanları olan kentlerdeki hem alt yapı hem üst yapı inşası / tasarımı ve sistematiğine ilişkin düzenlemeler ve çözümlemeler, yep yeni harikulade dünyalar ve yaşam alanları vaad edebilir, hatta ortaya koyabilirler. Ancak buradaki “harikulade” kavramının ölçütü, kısıtları, bakış açısı bu düzenlemelerin veya çözümlemelerin ne kadar realize edilebilirliğini göstermektedir. Bir alt yapı donatısı veya sosyal yapı birilerine göre veya bir coğrafyaya göre veya bir gelir veya meslek gurubuna göre “ideal” görülebilir. Ama diğer başkalarına göre, başka coğrafya veya gelir, meslek gurubuna göre tam tersine sürdürülemeyen bir çözümleme olabildiği gibi şiddetle karşı çıkılan bir düzenleme veya uygulama olabilmektedir.
İşte burada gerek alt yapı gerek üst yapıya yönelik düzenleme veya çözümlemelerin oydaşma ile birliktelik ruhuna göre yapılması veya kurgulanması durumunda sahiplenme ve içselleştirme bakımından oldukça başarılı / isabetli sonuçlar alınmaktadır. O zaman ne olacak. İşte durum bu. Yani alt yapı ve üst yapı sistemleri / sistematikleri daha oluşturulurken, kurgulanırken içinde bulunduğumuz proje kapsamında ortaklaşa veya ortak akılla geniş ve farklı kesim ve meslek guruplarının bakış açılarıyla ele alınacak atölye çalışmalarıyla DAHA FAZLA SÜRDÜRÜLEBİLİR DAHA FAZLA İÇSELLEŞTİRİLEBİLİR düzenlemeler ortaya konulabilecektir.
Tarihte kentlere baktığımızda ilk kentlerin çoğunlukla ırmak veya nehir kenarlarına yapıldığını görürüz. Kente dair bu konuşlanma olgusunun temelinde ilk olarak kentsel yaşamın pratikliği ve sürdürülebilirliğidir. Zira böylesi bir coğrafya, bir taraftan eş yumuşak bir iklimi gerektirirken, bir taraftan da su ihtiyacının karşılanması, bir taraftan nehir kenarı olmayan yerlere göre daha düşük bir eş yükseltiyi, bir yandan da nüfusun ve maddi yapıların kolay (rahat) ulaşım ihtiyacının giderilebilmesi için sağlı sollu nehir boyu dağılımının gerçekleştiğini görebiliriz. Bunu zamanla ana yol kenarları, deniz veya göl kenarları, demiryolu kenarları izlemiş ve mekansal anlamda ideal kent tiplerinden lineer (düzlemsel) kentler ortaya çıkmıştır.
Mekansal anlamda kenti ve kentsel yaşamı sürdürülebilir kılan bu olgular, kent ekonomisi açısından da önemli bir parametredir. Zira, (akar)su kenarları yol kenarları, maddi ve mecazi anlam gereği kentin (ekonomik anlamda) akarını oluşturmaktadır. Öte yandan, lineer kentlerde mekansal anlamda kentlerin ana hattına paralel olarak sosyal tabakalaşmalar çok daha sağlıklı realize edilebilir bir imkan vermekteydi.
20. Yüzyılla birlikte dünya üzerinde belirgin olarak görülen kentleşme, sayıları onları aşan on milyonluk kentler, özellikle 21. Yüzyıl ortalarına doğru mega kentleri doğurmuş ve dijitalleşmenin ve ulaşım alt yapı ve teknolojilerindeki değişimin de etkisiyle küreselleşmeye paralel olarak yerelleşmeyi doğurmuş ve yerel kendini küresel mecralarda çok daha kolay ve rahat bir şekilde temsil etmeyi başarmış ve yerel dinamikler kendi kimliğini, vizyonunu, kültürünü küresel bir ikon ve/veya değer olarak gönül rahatlığıyla küresel iklime kanalize edilebilmiş ve bütün bunlar çok kısa zamanda kent ekonomisini besleyen olgulara dönüşebilmiştir. Demografik yapı / nüfus, mekan / coğrafya üzerinde optimum gelişme dinamiğine sahip olunca, kent ekonomisi de çok rahatlıkla gelişerek antik kentlerden itibaren (akar)suların etrafında ekonomik akarı sağlayabilmiştir. Ergonomik temelli kentsel alan üzerine yayılan demografi, kentsel büyümeyi rahatlıkla sağlayabildiğinden hem alt yapı hem üst yapı anlamında SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ sağlayabilmiştir.