Ocak ayı.
Güneşsiz bir Ankara sabahı.
Şimdi bu konu da nereden çıktı?
Efendim hafta sonlarında bazen “temel çalışmalarımı” anımsarım.
Nasıl olsa hafta içinde “güncel işler” yaşamın bitmez döngüsü.
Temel çalışmamız; yazmak…
İnsanı, hayatı, sevgiyi, emek ve üretmek temelinde yazmak, yorumlamak, geliştirmek..
İnsan kavranabilir mi?
Sınırları belirlenebilir mi?
Bir biyolojimiz var, uzun-kısa, şişman, zayıf..
Bir psikolojimiz var, öfkeli, sakin, duygusal, gerçekçi..
İçinde yaşadığımız çağın insan tipi ile gerçek insan doğası eş midir?
Tarihsel dönemlere göre farklı insan varlıkları olabileceği gibi, insan var olduğu sürece özde aynı kalan bir insan doğası da olabilir. Ya da olabilecek midir?
Genel insan doğası..
Bir de tarihsel süreçte ve tarih tarafından değiştirilen insan doğası..
Her kültür çevresinde değişik bir biçim alan insan doğası..
İki tip insan güdüsü ve hırs olduğunu var sayalım.
Birincisi açlık duygusu ve cinsel dürtüler..
Bunlara değişmeyen sabit güdüler diyelim. İnsan doğasının önemli unsurları. Çeşitli kültürler içinde sadece biçim ve yön değiştirirler..
İkincisi de göreli güdü ve hırslar, insan doğasında önemli bir unsur sayılmazlar.
Bunların oluşumu bazı toplumsal yapılara ve üretim koşullarına bağlıdır.
Örneğin; burjuva toplumunun yarattığı tek ihtiyaç para ihtiyacıdır.
Bu sistem, kapitalizm, nasıl bir insan tipi çıkarır?
Sürekli hesaplar yapan, kurnaz, doğadan kopuk, arzularının kölesi bir insan..
İnsan aslında tarihsel süreçte kendini oluşturan bir varlık..
Tarih, insanın kendi kendini gerçekleştirmesinin tarihidir.
Tarih emek ve üretim süreci içinde kendini yaratmaktadır.
İnsan toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak biçimlenmiştir.
Bu çerçevede diyebiliriz ki, insanın özü toplumsal ilişkilerinin toplamıdır.
Efendim, gelecek hafta sonlarında, başka temel konulara, diyelim ki edebiyat nedir, sanat nedir, sevgi-aşk, üretkenlik nedir, gibi yakınlaşmayı deneyelim..
Sevgiyle ve üretkenlikle kalınız..