Kapitalizmde, bireyselleşme ve zengin olma hırsı; esas olarak, sonlanması imkânsız bir sonsuzluktur. Buna sol literatürde, İktisadi Aklın Cinneti tabiri kullanılır.
Cinnet sözcüğünün günümüzde sıkça kullanıldığını biliyoruz. “Toplum cinnet geçiriyor”. “Bireyselleşme çok aşırıya gitti, sonumuz hayrola…”
Bu ve buna benzer yakıştırmaları; siyasal, sosyal ve ekonomik krizler döneminde sıkça duymaktayız.
Kapitalizmin, içinde bulunduğumuz finansallaşma aşaması böyle bir cinnet halidir. Paranın, aralıksız, daha fazla para yaratma işlemlerine cinnet demeyeceğiz de neye diyeceğiz?
Aşırı sermaye birikimi ve bu birikimin yatırıma dönüşememesi, yani sermayenin atıl kalma ve spekülasyonlar alanına yönelmesi durumuna, paranın cinneti diyebiliriz.
Aşırı sermaye birikiminin olduğu, Amerika ve Avrupa’da sermaye tek başına bir ilerleme oluşturamıyor. Sermaye emekle ve teknoloji ile bütünleşmediği durumlarda, sadece faiz ve spekülatife yönlere yönelir. Böyle durumlarda da bir tıkanma, yani bir kriz olduğu kesindir.
Bu tıkanmanın aşılması için Yaratıcı Yıkım formülünün öne sürülmesine şahit oluyoruz. Yıkalım yeniden yapalım, yapısal dönüşüm gerçekleştirelim sözcüklerinin çok kullanıldığı dönemler. Yani krizler.
Atıl sermayenin ne boyutlarda olduğunu daha iyi anlamak için, günümüzden bir örnekleme yapayım.
Önce negatif faizden söz etmeliyim. Birikimini bankaya koymak isteyenlere artık, artı faiz vermiyorlar. Çünkü piyasada o kadar çok para var ki, sermayenin fiyatı düşmüş durumda.
Elindeki değerleri (altın, gümüş ve para) yatırıma dönüştüremeyen zenginler, ellerindeki sermayeyi saklamakta güçlük çekiyorlar.
Bankalar da batacak diye bankada tutmak istemiyorlar. Ve Londra’da yeni şirketler oluşmuş. Oda büyüklüğünde kasalar var. Bu kasaları sermaye sahipleri yüksek ücretlerle kiralıyorlar. Hatta İkinci Dünya Savaşından kalma karargahları dönüştürüp para kasası saklama yerleri yapmışlar.
Uzatmayalım. Avrupa Merkez Bankası ve FED parasal genişleme adı altında, finansallaşmanın ürettiği toksik bonoları alıp piyasaya dolar veriyor. Ucuz para dönemi, ucuz servet dönemine dönüştü.
Dünyanın ve bizim, içinde yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz; kapitalizmin finansallaşma krizidir.
Çalışanların gelirlerinin artırılmadığı yani servetlerin emekle ve teknoloji ile bütünleşmediği tüm durumlar krizdir.
Sermayenin emek ile meşru şartlar altında bütünleşmesi insanlığın hayrınadır. Sermayenin de üretken hale geçmesi ancak böyle bir bütünleşme ile mümkündür.
Üretimin ve dağıtımın sürdürülmesi; gelir ve servet dağılımın meşru bir zemine oturmasıyla mümkündür. Bu şartlar oluşamamışsa kaos vardır.
Öğretmenler Günü hepimize iyi şeyler hatırlatsın.