MHP Samsun Milletvekili ve MHP Grup Başkanvekili TBMM Genel Kurulunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz alarak, FETÖ terör örgütünü ve bu oluşum nedeniyle mağdur olan vatandaşlarımızı gündeme getirdi.
15 Temmuzda Türkiye belki de tarihinde hiç görülmemiş bir darbe girişimiyle, bir ihanet girişimiyle karşı karşıya kalmıştır. Bunu ülkemize yapılan bir işgal girişimi olarak görüyoruz ve sadece seçilmiş Hükûmete karşı değil, milletin tamamına ve devlete karşı yapılmış bir girişimdir. Dolayısıyla, bu kapsamda FETÖ'yle yapılan mücadeleyi elbette destekliyoruz. OHAL'i de bu çerçevede destekledik. Türkiye olağanüstü şartlardan geçiyor; olağanüstü şartlarda da bazı şeylerin, olağanüstü uygulamaların olması tabii ki normal. FETÖ'yle PKK aynı kaynaktan besleniyor, aynı merkezlerden yönetilen terör örgütleridir. PKK eylemleriyle FETÖ'nün 15 Temmuzda başaramadığı çözülmeyi tamamlamak istiyor. Durum böyle olunca, Türkiye aslında beka düzeyinde ciddi risklerle karşı karşıyadır. Öyleyse bu mücadelenin başarılı olabilmesi için mücadelenin doğru yapılması lazım. Bana göre, Hükûmet FETÖ'yle mücadelede stratejik bir hata yaptı. FETÖ'yü temizleme mücadelesine üst düzeyden başlaması gerekirken en alt düzeye inerek bir mücadele sistemi benimsedi ve bugün, belki de sayısı 200 bini bulan kamu görevlisi veya özel sektörde çalışan insanlar ya açığa alındı ya ihraç edildi veya okulları kapatıldı. Dolayısıyla, bir defa, adalet sistemi ciddi yük altına girdi ve şu anda işler yürümez hâle geldi. Çünkü iş arttı, aktif olarak çalışan hâkim savcıların yarıya yakını bu kapsamda açığa alındı, ihraç edildi.
Suçu sabit görülenler, FETÖ'yle irtibatı ve iltisakı bulunanlar, şüphesiz devletin hiçbir kademesinde bulundurulmasın, bunların tamamı temizlensin. Ancak mağduriyetlerin oluşmaması için de sağlıklı bir soruşturma yapılmalıdır. Yeteri kadar soruşturma yapılmadan kimsenin itibarı zedelenmemelidir.
Milliyetçi Hareket Partisinin bu yapıyla hiçbir zaman yolu kesişmedi
Milliyetçi Hareket Partisinin bu yapıyla hiçbir zaman yolu kesişmedi. Bu yapının geçmişinde önce "cemaat", hatta başındaki şahsın "Muhterem Hoca Efendi" olarak adlandırıldığı bir dönem var, daha sonra "paralel devlet yapılanması", şimdi de "FETÖ" şekline geldi. Sayın Genel Başkanımız geçmişte defalarca bu yapıyla ilgili olarak uyarılarda bulundu. Bu yapının faaliyetlerinin durdurulması gerektiğini veya askıya alınması gerektiğini söylediğinde o gün Hükûmeti yönetenler, bu uyarılara kulak tıkamasaydı belki Türkiye bu kadar beka düzeyinde risklerle karşı karşıya kalmayacaktı.
FETÖ'yle mücadelede kim zafiyet gösterdiyse ortaya çıkarılmalı, kasıt ve ihmali olanlar tespit edilmeli ve cezası neyse en ağır şekilde cezalandırılmalı.
Yıllardır vatansever gençler işsiz gezerken FETÖ'cüleri askerî ve sivil bürokrasiye yerleştirenler mutlaka kanun önünde hesap vermelidirler ve bu çerçevede FETÖ'yle mücadele en sert şekilde sürdürülmeli, hiçbir şekilde sulandırılmamalı, esnetilmemeli, gevşetilmemelidir. Tabii ki bu mücadeleyi yaparken belirlediğimiz yöntem hukuki olmalıdır, hukuk egemen olmalıdır,
mağduriyet yaratılmamalıdır. Önümüzdeki on yılları ipotek altına alacak şekilde devlete küslüğe neden olunmamalıdır.
Birçok kamu görevlisi görevden uzaklaştırıldı, ihraç edildi ama şu durum çok önemli bence: bunların belki tamamına yakını neyle suçlandığını bilmiyor ve daha da kötüsü bunlara savunma hakkı verilmiyor. Savunma hakkı verilmediği zaman gerçeğin çıkartılması mümkün olmayacaktır. İnsanlar kendilerinin neyle suçlandığını bilmeden kendi suçsuzluklarını anlatmaya, ifade etmeye çalışıyorlar. Bakın, bu mücadele yöntemi gerçek FETÖ'cülerin, kripto FETÖ'cülerin ellerini ovuşturmalarına neden olacak bir uygulamadır.
Devletin çocuğu ilaçsız bırakmaya hakkı yoktur.
İnsanlara savunma hakkı verilmesi ve insanların neyle suçlandığını bilinmesi gerekir. Dolayısıyla, mücadeleye zarar vermeden bu işi sürdürmemiz gerekiyor. Bu mücadelede suçun şahsiliği ilkesi hiçe sayılıyor. Elimizde yüzlerce örnek var. Yani bir şekilde karısı suçlu, kocasını da işten atıyorsunuz, çocuklarını ilaçsız bırakıyoruz. Böyle uygulamalar olmaz. Yani 3 milyon Suriyeliye -ki doğrudur- yani ilacını verirken her türlü barınmasını verirken kendi insanımızın, babası suça karıştı diye -daha suçu sabit görülmüş falan da değil, isterse suçlu olsun- çocuğunu ilaçsız bırakmaya devletin hakkı yoktur. Bunları yaptığımız zaman işte gerçek FETÖ'cüler bu olanlara sevinecektir ve bu ülkenin karışmasından onlar menfaat elde edeceklerdir. Adil yargılanmaya aykırı uygulamalar var. Bir defa bu gizli tanık ifadeleri tam bir sıkıntı yaratmaya başladı. Avukatlar müvekkille görüşmek için dört-beş saat sıra bekliyor, sadece on beş dakika görüşüyorlar ve taraf muamelesi yapılıyor. Savunma hakkı sınırlanıyor." biz FETÖ'yle mücadelenin en sert şekilde yapılmasını isteyen bir siyasi partinin temsilcisiyim ben. Ama bunu yaparken ülkemizin geleceğini riske atmamamız lazım ve haklı olduğumuz meselede haksız duruma düşmememiz lazım. Bütün bu eleştirilerim o nedenledir. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde maalesef, ülkemizin uluslararası mahkemelerde ciddi tazminatlarla karşı karşıya kalma riski vardır.
Şimdi, memurlar neyle suçlandığını bilmeden itiraz ediyorlar ve suçsuzluğunu ispat etmeye çalışıyorlar. İtirazların dikkatlice incelenmesi gerekir ve hatadan en hızlı şekilde dönülmesi gerekir. Mesela, temize çıkmış insanlarla ilgili olarak dahi, onlar açığa alındıysa başlatılma işlemini maalesef bugün kurum yöneticileri yapmıyor; bu da ayrıca bir mağduriyete neden oluyor. Sürekli artan mağduriyet ve şikâyetleri etraflıca incelemeden insanları açlığa ve çaresizliğe itmek İslami ve insani hiçbir değerle bağdaşmayacaktır elbette. Şimdi, diğer taraftan da hiçbir suça bulaşmamış insanlar var. Belki bu yapıyla bir şekilde ilişkisi olmuş insanlar olabilir. Nasıl ki, Hükûmet "Biz kandırıldık." dedi, tövbe etti, pişman oldu, bu insanlara da belki bu anlamda bir pişman olma hakkı tanımak lazım. Dolayısıyla, suça bulaşmamış vatandaşlara bu imkânın verilmesi bu sayıyı azaltacak, toplumda da barışı sağlayacak önemli bir husustur. Dolayısıyla, kaybetmek kolay, kazanmak zordur. İhanet edenler ayıklanmalı, FETÖ'yle bağlantısı olanlar kaçtıkları yere kadar kovalanmalı ama -Sayın Genel Başkanımızın ifadesiyle- eften püften nedenlerle, cılız ve ucuz suçlamalarla iktidar gücünü kötüye kullanmaktan da kesinlikle uzak durulmalıdır.
Haksız yere ekmeği elinden alınan, başka yerde çalışmasına izin verilmeyen insana suç işlemekten başka seçenek bırakılmamaktadır. Burası çok önemlidir arkadaşlar. Yani, dolayısıyla, insanlara doğru müdahale yapmamız lazım, bunlara savunma hakkı vermemiz lazım, suçu olan kimse cezalandırılsın. Suçun şahsilik ilkesinden hiçbir şekilde ayrılmayalım ama suçsuz insanlar cezalandırılıp ekmeksiz bırakılarak bunları terör örgütlerinin kucağına itmememiz gerekir.
15 Temmuz darbesinin siyasi kadroları ve FETÖ'nün siyasi bağlantıları, siyaset kurumu içindeki unsurları ve uzantıları esrarını korumaktadır. Bu konuda hiçbir gelişme kaydedilmemesi, bunların hâlâ aydınlığa kavuşturulmamış olması çok vahimdir, çok manidardır ve izaha muhtaç koskoca bir garabettir. Bunlar açığa çıkartılmadan ne FETÖ anlaşılabilecek ne de 15 Temmuz darbe girişimi tüm yönleriyle aydınlanabilecektir. Siyasi ayaklar ortaya çıkarılmadan FETÖ'yle mücadele topal kalacak, bu habis terör örgütünün kökünün kazınması mümkün olmayacaktır Diğer taraftan, askerî okulların kapatılması ve öğrencilerin, hatta mezun olanların TSK yerine bambaşka bir üniversiteyle ilişkilendirilmeleri haksızlık ve adaletsizliktir. Bunların içinde şayet teröre bulaşmış olanlar varsa ya da liseye veya akademiye girişlerinde usulsüzlük tespit edilmişse bunların hesabı sorulmalı ve bu gençler ayıklanmalıdır ancak aksi takdirde, toptancı bir yaklaşımla hepsinin mağdur edilmesi kabul edilemeyecek bir durumdur.
Özetle, Hukuk herkese eşit uygulanmalı, aynı ölçü ve dozajda etkisini göstermelidir. Hukuk içerisinde kalarak FETÖ'yle mücadeleyi en etkin şekilde sürdürmemiz gereğine inanıyorum.
Samsun Haber, Samsun Haberleri, Haber Samsun, Samsun, Haber, Son Dakika, Altinovagazete.com
Güncelleme Tarihi: 11 Kasım 2016, 10:51