İnsan kaynakları yönetiminde, işe eleman almada, memur terfilerinde ve yönetici atamasında iş ehline verilmelidir. İşinin ehli olmak; o iş hakkında genel ve geniş bir bilgiye, tecrübeye, maharet ve beceriye, ehliyet ve liyakate, azme, sabır ve sebata sahip olmak anlamına gelir.
Devlet, maden mühendisi gibi olmalıdır. Nasıl maden mühendisi, toprağın altından altın, gümüş, yakut, zümrüt, petrol, gaz gibi kıymetli madenleri bulup çıkarıyor ve halkın hizmetine sunuyorsa; Devlette, işin ehli olanları arayıp bulacak, hak ettiği makama getirecek ve sonra onları halkın hizmetine sunacaktır.
Bazıları “devlet maden mühendisi değil ki, işin ehli personeli toprağın altında arayıp bulsun”, “Liyakatli, ehliyetli olanlar orta çıkarsın.”, “Onlar da bizim gibi görev istesin, göreve talip olsunlar canım.” diyorlar.
Hayır, hanımefendiler, beyefendiler, bir ülkenin yöneticileri; maden mühendisi gibi işin ehli olan, ehliyetli, liyakatli, devletine ve milletine sadakatli, maddi ve manevi değerleri özümsemiş, çalışkan, dürüst, barışta Mevlana, savaşta Alp Er Tunga olan şahsiyetleri yönetim kademesine getirmelidir.
İşin ehli kişilere sorumluluk ve yetki verildiğinde o ülkede tüm işler, kanunlara, kurallara, mevzuata uygun bir şeklide yürür. Hak haklının olur. Adalet ve kalkınma sağlanır.
Aslında devletin ehil insanları aramasına da gerek yoktur. Çünkü devletin elinde her türlü bilgi vardır. Ve devlet için bu bilgilere ulaşmak bir tuşa basmak kadar kolaydır.
İşin ehli olan, liyakatli şahsiyetler arsızlık etmezler, siyasilerin peşinden koşmazlar, yalakalık yapmazlar, bana görev verin demezler. Nezaketinden dolayı sessizce görev beklerler. Çünkü onlar “Göreve talip olunmaz görev verilir” ilkesiyle yetişmişlerdir. Bu nedenle liyakat ve ehliyet sahibi kişilerden, yazılı veya sözlü talep istenmeden, hak ettikleri kadroya atanmalıdır.
Devleti yönetenler, maden mühendisi gibi olmaz, işleri ehline verilmez ise ne olur dersiniz? O ülkede, mahkemeler de davalar, 50-60 yıl geçtiği halde sonuçlanmaz. Hazırlanan yönetmelik/tüzük/kanun uygulamaya başlar başlamaz mahkemece iptal edilir veya adalet, yürütmeyi durdurma kararı verir. Haksız uygulamadan dolayı kamu aleyhine açılan davaların çoğunu mağdurlar kazanır. Mahkeme kararı ile düzeltilmesi istenilen bir yönetmelik veya yönetmenlik maddesi, 5-6 yıl geçtiği halde ilgili bakanlık veya kurum tarafından hazırlanamaz. Mali ve siyasi istikrarsızlık baş gösterir, bütçe açık verir, ülke borç batağına saplanır. Vergiler artar, vatandaşlar enflasyon altında ezilir. Vatandaş nerede bu devlet diye sormaya başlar ki en tehlikesi budur…
Peygamber efendimiz de işi ehline verirdi. Ümmetinden işi ehline vermesini isterdi.
Mekke'nin Fethinden önce Kâbe'nin anahtarı Müslüman olmayan Osman Bin Talha'daydı. Kendisi Kâbe'nin bakımını yapardı. Peygamberimiz (S.A.V) Kâbe' ye girmek istediğinde, Hz. Ali anahtarı ondan alarak Kâbe’nin içine girdiler. Peygamberimizin amcası Hz. Abbas, Kâbe' nin anahtarının kendisine verilmesini rica etti. Peygamberimiz de anahtarı amcasına verince, “Allah-ü teâlâ, size emanetleri ehline vermenizi emreder...” (Nisa, 58) ayeti indi. Bunun üzerine Peygamberimiz (S.A.V.) anahtarı, Osman Bin Talha'ya geri verdi. Peygamberimiz “Ey Osman! İşte Kâbe'nin anahtarı! Bu gün iyilik ve vefa günüdür. Sen cahiliye zamanında bu vazifeyi layıkıyla yaptın. İnanıyorum ki şimdi daha güzel bir şekilde yaparsın…” buyurdu ve anahtarı herkesin huzurunda ona teslim etti. Bu büyüklüğü gören Osman Bin Talha Müslüman oldu.
Bir ülkede, Kur’an’ın buyurduğu gibi ehil kişilere kadro verilirse o ülke asrısaadet gibi olur.
Devleti Ali Osman’nın (Osmanlı Devleti) yükselme devrinde, sıradan bir kişi çok üstün başarı göstermişse, paşa, hatta sadrazam bile oluyordu. İbrahim dedemin, büyükbabası Kaymakam Mustafa’da buna benzer bir örnektir. Yörük Mustafa Bey, Osmanlı Ordusunun düşmanla girdiği çetin bir savaşta, orduyu büyük bir badireden kurtarmış. Bunun üzerinde Padişah, Vezirköprü’ lü Yörük Mustafa Beyi gösterdiği kahramanlıktan dolayı talebi olmadığı halde kaymakamlık makamına getirmiş ve Kaymakam Mustafa bey olmuştur.
Bir ülkenin yöneticileri; Devletin çağrısına uyarak, yabancıların önerdikleri dolar bazlı yüksek meblağları elinin tersi ile itip, ülkeye hizmet için koşup gelen işinin ehli kişilerin, içerdeki bilgisiz, tecrübesiz, dar görüşlü, menfaatçi ve kıskanç kadrolar tarafından örselenmesine müsaade etmiyorsa ve o kadroyu el üstünde tutuyor ve onlarının önünü açıyorsa, o ülkenin geleceği parlak demektir.
Devlet, maden mühendisi gibi, ehliyetli, liyakatli, sadakatli şahsiyetleri bulup onlara kadro ve yetki verdiğinde o kutlu ülkede;
*Başta savunma sanayi olmak üzere yeni teknolojik ürünler halkın ve kahraman ordumuzun/ emniyet güçlerimizin kullanıma girer.
*Güçlü devlet ve güçlü orduya sahip olunur.
*Nükleer enerji santralleri peşi peşine kurulur, enerjide dışa bağımlılık azalır.
*Gelir dağılımındaki adalet sağlanır.
*Köylü, esnaf ve yatırımcılara verilen dev teşviklerle topyekûn kalkınma gerçekleşir.
*Ordu millet, devlet halk kucaklaşmasıyla millî birlik güçlendirilir.
*Vatandaşın satın alma gücü artar.
*Birey, haklarını korur duruma yükselir. İnsan hakları ihlali yaşanmaz.
*IMF’ ye borç para verir duruma gelinir.
*Ülkenin uluslararası doğrudan yatırım stoku artar,
*Daha çok vatandaşa iş ve aş verilir.
*Kur, faiz ve borsa üçgeninde denge kurulur.
*Ekonomik ve siyasi istikrar sağlanır.
*Denk bütçe ve muntazam ödeme yapılır…
Evet, hanımefendiler ve beyefendiler!
Devletin, maden mühendisi gibi ehliyetli, liyakatli, sadakatli şahsiyetleri, iyi insanları, alperenleri arayıp bulacağına ve devlet kadrolarına getirme konusundaki azim ve kararlılığını göstereceğine inancım tamdır.