İnsanoğlunun sahiplenme duygusunun sistematik bir mantıkla ortaya konulmuş en masumane görüntüsüdür koleksiyonculuk. Çeşit çeşit tür tür koleksyonlar gördüm.
Pul, kibrit, misket, kertenkele, kelebek, para, çiçek, resim, jeton, oyuncak, ayakkabı, otomobil, yaprak, taş, böcek, vesikalık resim, düğme, kartpostal, daktilo, radyo, cep telefonu, anahtar, anahtarlık, şapka, kalem, ajanda, istiridye, denizkabuğu benim bizzat gördüklerim. Görmediğim ismini bile kısa zamanda sayamayacağım kadar çeşitlilikte koleksiyonlar var.
Koleksiyonculuk, ilk etapta herhangi bir şeye olan ilgi iken, zamanla o şeyden birkaç tanesinin sahibi oludukça ve, kişinin içinde biriktirme ruhu da varsa hemen başlamıştır bir kere.
Bu süreç, ilgi duyduğu şeyi sistematik olarak biriktirmekle başlayıp çöpçülüğe kadar dayanmakta.
Aslında bazen haberlerde izlediğimiz çöp evlerin yaratıcıları, bu işi cozutmuş kolleksiyoncuların bir başka türüdür. Onlara göre her şey lazımdır ve gereklidir. O an gerekli olmasa bile daha sonra gerekebilir. Bu nedenle atmazlar, atAmazlar.
Bu arada koleksiyonculuğun kısa bir tanımını yapamadan geçemeyeceğim.
Koleksiyonculuk, insanların ilgi duyduğu şeylere karşı sahiplenme, dürtüsü ve biriktirme alışkanlığıyla desteklenmiş olan, her hangi bir cismin, varlığın sistematik olarak, (nitelik ve nicelik olarak) toplanmasıdır. Bu süreç kişinin biriktirmeye başladığı şey hakkında “ben bunların koleksiyonunu yapayım” düşüncesi aklından geçer geçmez başlar, biriktirdiği şeyin bütün tür veya çeşitlerini tamanladığı zamana kadar devam eder. Ama nadiren bu süreç tamamlanır. Çünkü koleksiyonculuğu yapılan şeyin tamamlanması bir hayaldir, tatlı bir idealdir.
Basit bir hobi olarak başlayan koleksiyonculuk yer yer bir tutku/ihtiras, bir hayat biçimi hatta bir saplantı haline gelebilir. Bu durumlarda kişi kendisini bile tanıyamaz tanımlayamaz. Yani koleksiyon bir kişinin yaşam biçimi haline gelmiş olsa bile koleksiyoncular çoğu zaman kendilerini haklı çıkarmak için yarı istihza ile, “çöpçülük yapıyoruz işte” diyerek durumu geçiştirirler.
Koleksiyonun her hangi bir değerinin olup olmaması önemli değildir. Bu üçüncü kişiler açısından hiç bir değer taşımayan şeyler de olabilir, paha biçilemeyecek kadar kıymetli bir servet te… Bence bir koleksiyondan bahsetmek için nicelik olarak en az yüz çeşide ulaşılmış olması gerekir.
Buraya kadar yazımızın moda sokma, alıştırma kısımlarıydı. Şimdi dönelim asıl konumuza.
Başlangıçta koleksiyonu ve koleksyionculuğu tanımlarken, biriktirilen şeylerin “maddi varlıklar” olması gerektiğinden bahsetmiştim. Ancak hayat her zaman tanımlar üzerinde yürümez. Hayatta aslında 3 ana renk varmış gibi görülse de,(*) üç renktten milyonlarca renk doğmakta. Bu yüzden maddi olmayan şeylerin de koleksiyonunun yapıldığını düşündüm ve bu yazıyı kaleme aldım.
En masumundan en korkuncuna bir çok maddi olmayan koleksiyonlar yapılmakta. Arkadaş koleksiyonculuğu, zirve koleksiyonculuğu, (dağın zirvesine çıkılır, oraya imza atılır veya kendine özgü KALICI işaret konulur), Birçoğumuzun filmlerde gördüğü cinayet koleksiyonculuğu, balık yeme koleksiyonculuğu (kişi dünyada var olan bütün balıkların etini yemeye adamıştır. Koleksiyoncunun yaşamının bir köşesinde bir ömür boyu varolan bütün balık türlerinden yemiş olma ideali vardır.)
Veee, Depozito Koleksiyoncusu:
Aslında yazı başlığını okuduğunuzda, muhtemelen depozitolu gazoz şişesi, hediyeli gazoz kapağı, kola kapağı, damacana veya mutfak tüpleri vb. depozitolu ne varsa onların koleksiyonundan bahsedeceğimi sanmış olabilirsiniz. Ben de zaten tam bunları yazacaktım dermişim. :-))
Peki depozitolu ürünlerin koleksiyonu değilse nedir depozito koleksiyonu ve nasıl bir kişidir depozito koleksiyoncusu.
Efendim, depozito, adından da anlaşılacağı gibi, değerinin maliyetiyle doğrudan bir ilgisinin olmadığı, üzerine yüklenen değerin bir zaman aralığına bağlı olduğu veya olmadığı ama her an maddi bir varlığa dönüştürülebilecek şeylerdir.
Nasıl ki, depozito, kullanılmış veya kullanılmakta olan asıl şeyin değerinin arta kalmış kullanıl(a)mayan kısmıysa, depozito koleksiyonculuğu da bir kişinin ömrünün ilk günlerinden bu yana, tanıdığı yakınlarının özel hayatlarını, sırlarını, gizlerini, kirli çamaşırlarını yazmaksızın kafasının içinde biriktirmesidir. Bu bazı kişilerde fetiş bir dürtü haline gelebilir. Tabir caizse, çok yakından tanıdıklarının dert babası veya anası olma sıfatıyla hakkında bütün ayrıntıları bilme isteğidir. Tabi burada biriktirilen, yakın görülen kişinin özel veya tüzel mahremleridir. Ve depozito koleksiyoncuları, bildiklerini bir kağıda veya teknolojik bir cihaza kaydetmeyi akıllarından bile geçirmezler. Çünkü bilirler ki, bunların değil başkalarıyla paylaşılması, kağıda yazılması veya dijital bir ortama kaydedilmesi bile bütün koleksiyonu yok eder, tılsımını bozar.
Depozito koleksiyonculuğunun tılsımı, biriktirilen şeylerin bizzat kafatasın içinde bulunan harddiskte kayıtlı kalmasıdır. Beyinde tutuldukça ve beyinde biriktirildikçe koleksiyonun zenginliği veya değeri artmaktadır. O şeyler, koleksiyoncunun ölümüyle yok oluverir. En azından bu gün için bu günkü teknolojiye göre.
Yakın gelecekte ölen birinin beynindeki gizleri ve saklı tutulan bilgileri kopyalama tekniği icad edilirse, depozito koleksiyonculuğu da koleksiyona malzeme olanlar ve koleksiyocular için büyük bir risk oluşturur.
Depozito koleksiyoncuları fedakar insanlardır. Verici insanlardır. Zaten onların ketumluğuna güvenildiği için koleksiyona malzeme olan kişiler gönül rahatlığıyla açılabilirler. Bu anlamda, psikologlar formel anlamda iyi bir depozito koleksiyoncularıdır.
Depozito koleksiyonunun değeri, normal koleksiyonlarda olduğu gibi, koleksiyon malzemesinin (insanın) önemi ve bu kişilerin sayısıyla ölçülür. Bu pazarı da şimdiye kadar dünyada formel anlamda kimsenin irdelemediği düşünmediği bir konuya değinerek geçirmiş olduk. Kafanız bulandıysa, bırakın bulanık kalsın. Durultmaya çalışmayın. Kendi kendine durulmasını bekleyin. Arada bir duru bir kafa için bulanık hallere ihtiyaç vardır derim.
Sevgilerimle efendim. Sağlıklı ve mutlu pazarlar.
Bilgilendirme:
Kolleksiyon: Yanlış
Koleksiyon: Doğru
________________
(*) Üç ana renk, mavi, sarı ve kırmızıdır. Diğer bütün renkler bu ana rengin türevleridir. Siyah ve beyazı renk olarak tanımlamıyorum. Çünkü siyah ve beyaz başlı başına birer renk değil olgudur. Yani cisimlerin bütün renkleri yansıtması veya yansıtmaması nedeniyle siyah veya beyaz görünürler. Siyah ve beyazın birer renk olup olmadığı konusunda tartışmalar hala devam etmektedir. Yani onların renk olup olmadıkları subjektif bir durumdur.