Bayram değil seyran değil, aklıma nedendir bilmem DDT’nin böcekler üzerindeki güçlü toksik etkisini bularak 1948 Nobel Tıp Ödülünü alan İsviçre’ li kimyager Paul Hermann Müller geldi.
DDT, İkinci Dünya Savaşı’nda sıtma ve tifüsün önlenmesine katkı sağladı ve kullanımı savaş sonrası başlayan Yeşil Devrim ile birlikte iyice yaygınlaştı.
50’li yıllar ile birlikte tarımsal üretimin hızlı artışında DDT ile zararlı mücadelesinde sağlanan başarının payı büyüktü.
Zararlı mücadelesinde kullanılan DDT, 50’li yıllardan itibaren tarımda Yeşil Devrim’in başrol oyuncularından biri oldu.
Gel gelelim… rüzgâr bir anda tersine döndü.
ABD’li biyolog Rachel Carlson, Sessiz Bahar isimli çalışmasında DDT’nin yalnızca zararlı böceklere değil başta kuşlar olmak üzere doğadaki başka canlılara da zarar verdiğini ortaya koydu.
Ayrıca DDT’nin dolaylı olarak insan sağlığını da etkilediği ve kanserojen etkileri olduğu tartışılmaya açıldı.
DDT toprakta kalıcı oluyordu. Uzun yıllar topraktaki olumsuz etkisini sürdürüyordu. Topraktan bitki yoluyla hayvan ve insan vücuduna giriyor, vücut dokusundaki yağlarda kolaylıkla çözülerek insan vücudunda olumsuz etkiler yaratıyordu.
Ve de başta ABD olmak üzere bütün dünyada DDT kullanımı yasaklandı.
Gelelim neticeye
Geçmişten ders almakta daima fayda var.
Gelin Güngör Uras ustaya Allah’ tan rahmet temenni ederek Milliyet gazetesinde yayınlanan “DDT’nin zararı 22 yıl sonra anlaşıldı” başlıklı yazısını okuyalım:
GDO (Geni Değiştirilmiş Organizmalar) henüz yeterince denenemedi. ABD’de 1996’dan sonra yoğun olarak GDO’lu mısır, soya, kolza, pamuk üretiliyor. GDO’lu üretimin toprağı nasıl etkilediği, hayvan ve insan sağlığını nasıl etkilediği henüz bilinemiyor.
Bunların tespiti için ciddi araştırmalara ve zamana ihtiyaç var.
GDO’ya benzer şekilde bir DDT macerası yaşadık. Çok kişi bu DDT macerasını unuttu. Kısaca hatırlatayım.
İsviçreli bilim adamı Paul Hermann Müller, 1939 yılında DDT isimli ilacın zararlı böceklere karşı kullanılmasının yolunu açtı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında hem gıda hem de sağlık sorunları öne çıkmıştı. DDT’nin tarımda kullanılması, üretimi sınırlayan zararlı böceklerle mücadeleyi sağlıyordu. DDT’nin insan
yaşamında kullanılması, o yılların en büyük belası olan sıtma sineğini yok ediyordu.
Bir zamanlar kraldı
Tarım ürünlerini artırma iddiasıyla doğa zehirlenirken, DDT’nin, tarım ürünleri yoluyla hayvan ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri umursanmadı.
DDT kullanımının yolunu açarak tarımda “Yeşil Devrim”i gerçekleştirdiği için Paul Hermann Müller’e 1948 yılında Nobel Ödülü verildi.
Fakat 22 yıl sonra 1970 yılında Rachel Carson adında birinin mücadelesi sonunda anlaşıldı ki, DDT kullanımı hem toprakları, hem hayvanları, hem insanları zehirliyor. Bu zehir kalıcı oluyor. Dünyanın dengesi bozuluyor.
Ve de başta ABD olmak üzere bütün dünyada DDT kullanımı yasaklandı.
DDT toprakta kalıcı oluyordu. Uzun yıllar topraktaki olumsuz etkisini sürdürüyordu. Topraktan bitki yoluyla hayvan ve insan vücuduna giriyor, vücut dokusundaki yağlarda kolaylıkla çözülerek insan vücudunda olumsuz etkiler yaratıyordu.
Bir kuşak DDT’den olumsuz etkilendi.
Tarımda kullanıldığında zararlı organizmalar yanında yararlı organizmaları da yok ederek çevrenin dengesini alt üst ediyordu.
Bizler de Türkiye’de tarımda bol bol DDT kullandık. Sıtma mücadelesinde DDT’den yararlandık.
Zararsızsa kullanalım
DDT olayını hatırlatarak GDO’lu tarım ürünlerinin de DDT gibi zararlı olduğunu veya olacağını iddia etmek imkânsızdır. Ama DDT olayı bize ders olmalıdır.
GDO kötüdür demek nasıl mümkün değil ise GDO zararsızdır demek de mümkün değil.
Yanlış olan bu belirsiz ortamda GDO’suz ürünler mevcut iken, kamu sorumlularının halka illa da GDO’lu ürünler yedirmekteki ısrarları ve GDO avukatlığına soyunmalarıdır.
Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/gungor-uras/ddt-nin-zarari-22-yil-sonra-anlasildi-1159667