AH TEZKERE

Tezkere… Sonunda geçti, zaten sonuç belliydi. 

Belliydi ama bu “zaten sonuç belli”ler yüzünden her türlü oylama için katılımcı olmayanları anlamak mümkün değil. Mecliste de öyle bir tablo oldu. Gönül isterdi ki olması gereken herkes mecliste olsun… 

Dün mecliste oylamada yaşanan tezkere tartışmaları/konuşmaları her ne kadar 1 Mart Tezkeresini hatırlatsa da 1991 yılındaki “bir diktatörü yok etmek(!)”, “uçuşa yasak bölge” ilan etmek ve “Yabancı silahlı kuvvetler”in Türkiye’de konuşlandırılmaları noktasında  “Çekiç Güç Tezkeresi”ne daha çok benziyor. 

1991 teskeresini hatırlayacak okursak;  500 bin Iraklı, Türkiye’ye sığınmak istemiş, bunların barınma ve güvenlik sorunları gündeme gelmişti. Dönemin hükümeti aynı yılın yaz aylarında “insani yardım amaçlı” olarak Silopi’de yabancı askerlerin konuşlanmasına izin vermişti. Bu güç başlarda “Çevik” sonraları “Çekiç Güç” olarak anılmıştı. 

Çekiç Güç, Türkiye’de kaldığı dönemde yoğun eleştirilere hedefi olmuş, güce karşı çıkanlar, “Hem PKK’ya yardım ediyor hem de Irak’ın kuzeyinde bir Kürt Devleti kurulmasına ön ayak oluyor” fikrini savunmuştu. 

Dün meclisten geçen tezkere ile ilgili akla takılan bazı noktalar var… 

Diğer tezkerelerde “Yabancı ülkeler silahlı kuvvetleri” tanımlaması yapılırken, son tezkerede “Yabancı silahlı kuvvetler” ibaresinin olması, ülke haricindeki silahlı yapıların da desteklenmesini kapsamakta mıdır? 

1991 “Çekiç Güç” tezkeresi ile ülkeye gelen ve yıllarca “PKK ya Kürt bölgesine destek veriyor” diye eleştirdiğimiz ABD’nin ve dolaysıyla oluşturulacak uluslararası güçlerin bölgeye yerleşmesi “milli bir yaklaşım” mıdır? 

1991 Tezkeresi, “Çekiç Güç” ve “uçuşa yasak bölge” olan ve şimdilerde adını algı yönetimleri ile değiştirip/yumuşatmak için İngilizce ismini kullanarak “No-fly zone, NFZ” denilen yapılara benzer bir alan Suriye ile Türkiye arasında oluşturulmak istenmektedir. 

Yakın bir geçmişte 36. Paralelin kuzeyinde ve bugün “Kürt Bölgesi” olarak anılan sözde Kürdistan’ın bölgede kasıtlı olarak oluşturulan “otorite boşluğu” ve “BOP Projesi kapsamında kurdurulduğunu”, Suriye’de oluşturulacak “uçuşa yasak bölge” de aynı otorite boşluğunu kimin, ne şekilde dolduracağı endişe verici değil midir? 

Bu tezkere ile oluşturulması planlanan “uçuşa yasak bölge” Barzani, PKK, PYD, YPG, PEJAK koalisyonu için bir koridor oluşturarak devamında “petrolün/kürtlerin/kürdistan(!)’ın Akdeniz’e çıkış koridoru” olacağı riski görülmekte midir? 

Tezkerenin askeri hedefi/sonuçları olacaktır ama sonrasında oluşacak siyasi hedefi/sonuçları neden sorulmamakta/konuşulmamaktadır? 

1991 yılında Tezkere tartışmalarında oluşacak olan siyasi sonuç sorgusunun Özal/dönemin hükümeti tarafından cevaplanamaması sonrasında dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Torumtay istifa etmesine varacak kadar önemli olan “Tezkerelerin siyasi sonuçları” bu dönem neden sorgulanmamaktadır. 

Tezkere, IŞİD’i durdurmak/yok etmek için mi, yoksa Suriye ile savaş/müdahale için mi çıkarılmıştır? 

Her konuda taraf olmaya zorlanan Türkiye Cumhuriyeti halkı IŞİD ile PKK arasında tercih yapmaya psikolojik harp ve algı operasyonlarıyla zorlanacak mıdır? 

Bu tezkere 1 Mart Tezkeresinin ABD’ye karşı özrü mahiyetinde midir? 

Kefenimizle Geldik, Ölümüne Seninleyiz” diyen arkadaşları olası bir savaş durumunda ön saflarda görebilecek miyiz? 

Ülkenin bu tür kritik bir tezkere kararı ve sınırlarımızda oluşan kaos/çatışma ortamı arifesinde “Bedelli askerlik” konusunu askıya alınacak mı? 

"Tezkerenin kelimelerini tek tek seçtik" diyenler, IŞİD yerine Suriye, Terör yerine Rejim i mi hedef almaktadır? 

Bu tezkere kararı sözde “Büyük Ortadoğu Projesi” BOP çerçevesinde mi çıkartılmıştır? 

Sorular, sorular, sorular… 

Cumhurbaşkanı’nın Başbakanlık, Başbakan’ın Dışişleri Bakanlığı yaptığı bir dönemde tezkere gibi kritik ve önemli bir karar alınırken “çok ta önemli bir karar değil” diyerek önemini hafifletme çabaları, aynı gün “şehit yakınlarına ve gazilere ulaşım bedava” haberleri servis etmek doğal görünmüyor 

Tezkere haberlerinden sonra; İran; “Tansiyonu arttırmayın”, Almanya; “Türkiye savaşa giriyor”, ABD; “Memnuniyet duyuyoruz” haberleri/mesajları gelmeye başladı. Özellikler ABD’nin mesajından sonra endişem iki kat arttı. 

Çünkü biliyoruz ki, ABD, Ortadoğu’ya ve Müslüman coğrafyasına kan ve gözyaşından başka bir şey getirmedi.

Tezkerenin kabulünden sonra evlatları/eşleri askerde olan aileler için maalesef uykusuz geceler başladı. Umarız bu tezkere bölge barışına ve Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarına hizmet eder

“Hepimizin bayramı kutlu olsun.”

YORUM EKLE