Klasik iktisadın en önemli temsilcilerinden D. Ricardo (1772-1823) ve K. Marx (1818-1883), teknolojiyi emek başına çıktı düzeylerinde meydana gelen değişmelerle açıklamaktadır.
D. Ricardo, teknolojiyi sermayenin bir bileşimi olarak ele almakta ve teknolojik gelişmeyi üretim sürecinde makine kullanımı olarak ifade etmektedir. K. Marx ise sermaye birikimi ile birlikte ortaya çıkan teknolojik gelişmenin işgücü talebi, istihdam düzeyi ve kar oranı üzerindeki etkilerine odaklanmaktadır.
Bununla birlikte her iki iktisatçının da teknolojik gelişmeyi üretimde birim çıktı başına daha çok makine ve daha az dolaysız işgücü kullanımı şeklinde ifade ettiğini söyleyebiliriz (Yılmaz Akyüz, Sermaye, Bölüşüm, Büyüme, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, (453), İkinci Baskı, Ankara. 1980).
Burada önemli olan nokta, teknolojinin klasik iktisatçılar için bir üretim faktörü olan sermaye malı gibi algılanmasıdır.
Teknoloji, bir mal veya hizmetin üretimi ile ilgili gerekli bilgi, organizasyon ve tekniklerin bütünü olarak tanımlanmaktadır ( Smith, K. (1994). New Directions in Research and Technology Policy: Identifying The Key Issues, STEP Report, Erişim Tarihi: 15.09.2015, http://www.nifu.no/files/2012/11/STEPrapport1-1994.pdf).
Teknolojik yenilik bir ekonominin belirli bir girdi ile daha fazla çıktı elde etmesini ya da bir başka deyişle aynı miktar çıktının daha az girdi yardımı ile elde edilmesini ifade eden bir kavramdır (Romer, 1990: 72). Romer, P., M. (1990). Endogenous Technological Change, The Journal of Political Economy, 98 (5/2), 71-102.
Prof. Dr. Hasan Gürak’ a göre (Ekonomik Büyüme ve Kalkınma, Nobel Yayınevi, 1. Basım, 2016, s;210),
– Uzun dönem refah artışının kaynağı teknolojik verimlilik artışlarıdır.
– Teknolojik verimlilik artışlarının kaynağı teknolojik yeniliklerdir.
– Teknolojik yeniliklerin kaynağı ize zihinsel emektir.
Teknoloji, verimlilik, yenilik ve zihinsel emek arasındaki ilişkilere genel bir bakıştan sonra, şimdi de ülkemizde ileri teknoloji seviyesi ne durumda, sorusuna bakalım;
İmalat Sanayi Katma Değerinin GSYH İçindeki Payı 1998’de yüzde 25 iken, 2014’de yüzde 17’ ye düşmüştür. (Dünya Bankası (WDI) verileri (http://data.worldbank.org/indicator/NV.IND.MANF.ZS).
İmalat sanayisinin teknoloji düzeylerine göre üretim değeri 2003 ile 2014 arasında;
Düşük teknolojide yüzde 24,8 den 39,8 e çıkmıştır.
Orta- düşük teknolojide, 36,3 ten 33,8’e inmiştir.
Orta yüksek teknolojide, 31,3 ten 23,8’e düşmüştür.
Yüksek teknolojide ise; 7,6’dan 2,6’ya düşmüştür.
Katma değer ise, aynı dönemde, yüksek teknolojide, yüzde 6,0’dan 3,9’a düşmüştür.
(Kaynak; Avcı, Uysal ve Taşçı 2016, Türk İmalat Sanayinin Teknolojik Yapısı Üzerine Bir Değerlendirme, Sosyal Ve Beşeri Bilimler Araştırmaları Dergisi Journal Of Socıal Scıences And Humanıtıes Researches Bahar/Spring 2016-Cilt/Volume 17-Sayı/Issue 36 -49).
Türk İmalat Sanayi’nin, Teknoloji Düzeylerine Göre İhracat payı, 2003’ te, yüzde olarak, ileri teknolojide yüzde 4,8, 2015 te 3,7’dir.
İmalat sanayinin teknolojik yapısına baktığımızda imalat sanayinde yüksek teknoloji içerikli sektörlerin katma değer payının yüzde 3,3, üretim değeri payının yüzde 2,2 ve tesis sayısı payının ise yüzde 0,3 oranında gerçekleştiği görülüyor (Özlem Yüzak, Cumhuriyet, 31.3.2017).
Bu yapı Türkiye’nin dışa bağımlılığını besleyen ve sürekli arttıran bir yapıdır.
Türkiye’nin ihracatında yüksek teknolojinin payı yüzde 2 civarındadır.
Havacılık, uzay, bilgisayar, yazılım, otomasyon, nano, tıbbi cihaz, telekomünikasyon, ecza gibi sektörler, ileri teknoloji grubuna girmektedir.
Türkiye imalat sanayisinin dünya imalat sanayisi katma değeri içindeki payı; 2005 yılında yüzde 1,1 iken; 2011’de yine aynı 1,1 düzeyindedir (World Bank, 2014).
2002 yılında Çin’in payı yüzde 8,3’ten, 2011’de 20,8’e yükselmiştir.
Güney Kore 2,7’den 3,1’e yükselmiştir.
Brezilya 1,3’ten 2,8’e yükselmiştir.
Hindistan 1,3’ten 2,3’e yükselmiştir.
1998 yılında, imalat sanayinin milli gelir içindeki katma değer payı yüzde 23,9 oranında, 2013’te ise yüzde 15,4 oranındadır (TÜİK, 2014).
2005-2011 yılları içinde dünya katma değeri içindeki payımız değişmezken, ülke içinde bir “gerileme” söz konusu olmuştur.
Bu veriler ne söyler?
Hem bu verilerden hem de son yıllardaki bir çalışmadan (Avcı, Uysal ve Taşçı, Türk İmalat Sanayinin Teknolojik Yapısı Üzerine Bir Değerlendirme, 2016) anladığımıza göre;
“…Türk imalat sanayinin teknolojik yapısı değerlendirmeye alınan tüm göstergelerde düşük ve orta-düşük yoğunlukta toplanmaktadır ve yüksek teknolojiye geçiş konusunda dikkate değer herhangi bir gelişme söz konusu değildir…”
Neler yapmalıyız?
– Eğitimin toplumsal refah amaçlı olarak yeniden biçimlendirilmesi,
– Ar-Ge harcamalarını artırılıp etkin kullanılması,
– Teknoloji deneyimlerinin içselleştirilmesi,
– Toplumsal dönüşüm için hukuk, eğitim gibi sosyal alanların yenilenmesi,
– Yatırımların üretken ve yüksek teknolojili alanlara kaydırılması…
İlk ve orta planda, yoğunlaşılması gereken konulardır.
Gelecek yazılarda konuyu devam ettireceğiz.
Sevgiyle ve üretkenlikle kalınız.