Her şey küresel yapının çözülmesiyle başladı. Ortaya çıkan yeni durumu, yapıyı dönüştürmeden, uyum sağlamak imkansızdı. Hem zaman yoktu hem de katılaşmış yapının dönüşmesi çok zordu.
Küresel sermayenin yerli ortakları ne yapacaklarını bilemez hale geldi. Küresel sermaye, ne yapacağını bilmiyordu ki, yerli ortakları bilsin.
Büyük bir dönüşüme ihtiyacımız olduğu dönemde, salgın ve yapısal ekonomik kriz üst üstte geldi.
Zora dayalı servet transferleri, yalanlar, talanlar, manipülasyonlar, özelleştirmeler dönemi bir çıkmaza girdi. Mafyanın kasası gibi çalışan merkez bankası kasaları boşaldı.
Siyasi iktidar kafası kesilmiş tavuk misali ne yapacağını bilmez konuma düştü. Yeniden milliyetçilik devşirme de artık imkansızdı. Lozan ve Montrö’yü tartışmaya açarak milliyetçilik devşirilemezdi.
Tek çare savaştı. Lakin savaşmak içinde kasada para ve orduda barut yoktu.
Finans kapitalde tüm şirketler devletten besleniyordu. Devlet yoksa şirket yoktu. Siyaset buna paralel yürüyordu.
Küresel çözülme başlayınca, en çok, çok uluslu şirketler etkilenmeye başladı. Yerli ortakları da devletten daha fazla destek ister oldu.
Buna ne Merkez Bankası dayanırdı ne devletin topladığı vergiler yeterdi. Çünkü, yağmalanan çalışanların, artık fiziksel yaşam sınırlarına geldiği belliydi.
Ancak toplum, kendi zihinsel yapısını, kültürünü, bir önceki ekonomik yapılanmaya göre inşa etmişti. Henüz toplumsal kavrayış oluşmamıştı.
Halende oluşmuş değildir. Sadece günlük tepkiler ile durumu idare etmektedir. Bir sistematiğe ulaşmış değil.
Bugün 128 milyar dolar nerede, diyor. Ertesi gün bu mafya da sizinle beraberdi diyor. Elbette böyle bir düzende servet transferi yapılacaksa, aracı olarak mafya düzenin gereği idi.
İyi güzel de bu düzenin yapısını deşifre etmeden, toplumsal kavrayışı düzen karşıtı seviyeye ulaştırmadan varılacak sonuç nedir?
Sorun gelip burada tıkanıyor. Çünkü kapitalizmin ağa babaları bir çözüm üretemediler ki, onların taşeronluk verdiği ve devletten beslenen şirketleri çözüm üretebilsin.
Evet soru zihninize geldi. Halk nerede? Gerçek soru, bu sorudur. Bu soruya cevap bulduğumuz gün toplumsal kavrayış başladı demektir.
Ekonomik krizin çözülebilmesi, içinde bulunduğumuz siyasi krizin çözülmesiyle mümkündür. Ulus olarak, borç ile tükenmeden siyasal çözüme ulaşmamız gerekir.