Hastanın hekimini anlamaması sadece bize özgü değil; bu bir ‘evrensel’ sorun. İyi bir hekimin işi hastasına doğru teşhisi koymak ve doğru reçeteyi yazmakla bitmiyor. Özellikle kronik hastalığı olanların, uzun süre ilaç kullanacak hastaların hastalıkları hakkında mutlaka bilgilendirilmeleri, hatta eğitilmeleri gerekir.
NTV’ nin inernet sitesinde Sibel Güneş imzalı ‘Her iki hastadan biri doktorunu anlamıyor’ başlıklı haber önemli bir sorunu gündeme getiriyordu:
‘’ Doktorunuzu ne kadar anlıyorsunuz? Bu sorunun dünyada ve Türkiye’deki yanıtları çok farklı değil. Her iki kişiden biri hekiminin hastalık ve tedaviyle ilgili verdiği bilgileri anlamıyor. Doktorunu anlamayan hasta ilacını da doğru kullanamıyor. Bu durum, hastalıkların ilerlemesine neden oluyor. 10 hastadan 7’si doktoru anlamamasının nedeni olarak kullanılan tıbbi terimleri gösteriyor.’’
BAZEN YANLIŞ İLAÇ DA İŞE YARAYABİLİR
Ben hastalarımdan kontrole gelirken verdiğim ilaçları da mutlaka yanlarında getirmelerini isterim. Bunun birkaç nedeni vardır: Hasta doğru ilacı almış mıdır ? İlacın dozu doğru mudur ? Hasta ilacını kullanmış mıdır ? Hasta ilacını nasıl kullanmaktadır ?
Farklı nedenlerle de olsa dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile yanlış ilaç verilebilmektedir. Reçete okunaksız olabilir, eczacı dalgın olabilir. İlaç isimleri bazen birbirine çok benzeyebilir.
Meselâ, osteoporoz, yani kemik erimesi tedavisinde kullanılan ‘Fosamax’ ile prostat büyümelerinde kullanılan ‘Flomax’ birbirlerine kolayca karışabilecek ilaçlara iyi bir örnektir. Prostatı olan bir hastaya kemik erimesini önleyen bir ilaç verildiğini ve zaten idrar yaparken kan ter içinde kalan hastanın prostatının ‘taş gibi olmasının’ yaratacağı sıkıntıları varın siz hesaplayın.
Bazen yanlış verilen bir ilacın da işe yaraması mümkündür, ama bu oldukça ender rastlanan bir şeydir:
‘’Şiddetli ishali olan hasta yanlışlıkla psikiyatra gitmiş. Doktor muayene etmiş, ilaç yazmış ve haftaya kontrole gelmesini istemiş. Yazılan ilaçları kullanan hastaya doktor kontrolde şikayetlerinin düzelip düzelmediğini sormuş. Hasta da, ‘Valla doktor bey ishalim geçmedi, aynen devam ediyor, ama bunu artık kafama takmıyorum’ demiş.’’
RAHMİNİN AĞZINA KOY
Hastalara ilaçları nasıl kullanacakları iyice anlatılmalı, hatta mümkünse uygulama şekilleri de gösterilmelidir.
Meselâ, astım tedavisinde solunum yoluyla verilen sprey şeklindeki ilaçların nasıl kullanacaklarının hastalara öğretilmesi ve hastanın önünde doktor tarafından uygulanması gerekir.
Ama, tabii ki, doktorun hastasına her ilacın nasıl uygulanacağını göstermesi de mümkün değildir. Fitil şeklindeki bir ilacın uygulama şeklini kendi üzerinde göstermesi her halde hiçbir doktordan beklenemez, ama bu durumda da hastaya çok ayrıntılı açıklama yapılmalıdır ki, bir yanlışlık olmasın:
‘’Doktorun biri hastasına genital bölgesine yerleştirmesi için bir fitil yazmış ve ‘Bunu sabah akşam rahminin ağzına koy’ diye de tarif etmiş. Hasta ‘peki’ diyip gitmiş. Kontrolde doktor hastasına ilacın iyi gelip gelmediğini, yan etkisini görüp görmediğini sormuş. Hasta ‘İlacın faydasını görüp görmediğimi söyleyemeyeceğim, çünkü eşimin ağzı hem çok köpürdüğü hem de ilaç zehir gibi olduğundan tedaviyi tam yapamadık’ diye cevaplamış. Doktor şaşırmış, ‘Bunun eşinle ne alâkası var, ilacı sen kullanmadın mı ?’ diye sormuş. Hasta, ‘Doktor bey, sen bana ilacı Rahmi’ nin ağzına koy, demedin mi? Ben de ilacı sabah akşam eşim Rahmi’ nin ağzına koydum, ama ilaç çok acı olduğundan eşime ilacı sadece bir kere verebildim’ demiş.’’