Programın sunumunu yapan 19 Mayıs İlçesi eski Belediye Başkanlarından Yılmaz Erel yaptığı açılış konuşmasında,”Bugün burada üç değerli konuşmacımız var. Konuşmacılarımız, organik tarım konusunda sizleri bilgilendirecekler. Birinci konuşmacımız TEMA Bafra Temsilcisi Süleyman Özata, ikinci konuşmacımız, Bafra Ziraat Odası Temsilcisi Ziraat Mühendisi Esra Deniz Karagöl, üçüncü konuşmacımız Müzenin isim hamisi Yalçın Engiz’dir. Ben size, Engiz ve 19 Mayıs ilçesi konusunda kısa bilgi vermek istiyorum. Engiz, Mehmet Çelebi döneminde, Osmanlı Toprağına katılıyor. Cumhuriyet döneminde de, Engiz adında bir yerleşim yeridir. 1961’de, ismi Ballıca oluyor. 1988’de de, 19 Mayıs ilçesi adında ilçe yapılıyor. Dolayısıyla hem Engiz iken, hem Ballıca iken, hem de 19 Mayıs ilçesi iken, buranın ilçe olmasında büyük katkısı olan çok değerli abimiz Yalçın Engiz’dir. Onun için kendisine, 19 Mayıs ilçesi halkının şükranlarını ve minnet duygularını arz ederim” dedi.
Konferansa Yüksek Ziraat Mühendisi Yalçın Engiz, TEMA Bafra Temsilcisi Süleyman Özata, Ziraat Mühendisi Esra Deniz Karagöl ve davetliler katıldı.
Yalçın Engiz hakkında kısa bir tanıtım yapan Müzenin mütevelli heyet başkanı, 19 Mayıs ilçesi eski Belediye Başkanlarından Yılmaz Erel,”Yalçın Engiz 1937 yılında Engizde doğdu. İlkokula 19 Mayıs ilçesinin Dağköy’de başladı. Daha sonra Samsun’da tahsiline devam etti. Ortaokulu ve Lisesi Samsun’da bitirdi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinde, Ziraat Mühendisi tahsiline devam ederken, Almanya’ya tahsiline devam etmek için gitti. Almanya’da tahsilini tamamladı. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezun olarak, Ziraat Mühendisliği mesleğini icra etmeye başladı. Yalçın Engiz, Almanca ve İngilizce bilmektedir. 4 Çocuk babasıdır. Bu yörenin bugünkü halle gelmesinde, emeği fazladır” diye konuştu.
TEMA Bafra Temsilcisi Süleyman Özata, Sürmeli köyü projesinde, 6 tane köyü birleştirip, buluşturup yola çıktıklarını söyledi.
Özata,”Sağlık çok önemli, sağlık içinde sayı Yalçın beyin, abimizin kurduğu bu müze çok önemlidir. Ben 1992 yılından beri sivil toplum örgütü olan Çevre Doğayla intibak olan Tema’nın Bafra temsilcisiyim. Bugün sizlere dördüncü projemiz olan burada çok sayıda insanında bizi desteklediği bir köyü anlatacağım. Birlikte beraberlik olduğunda, çok güzel şeylerin başarıldığı, çok güzel şeylerin olacağını kısacası şuan, sizlere Sürmeli köyünden bahsedeceğim. Sürmeli Köyünün civarında, 6 tane köyü birleştirip, buluşturup, onlarla beraber yola çıktık. Şuanda 1500 dönüm sadece ve sadece, damlama sulama ile suladığımız bir göletimizin tespitini yaptık. Yer altından belki de, Türkiye’de ilk diyebilirim. Bu bölgede tekiz, hiçbir kimsenin toprağına dokunmadan, bir gram toprağını zayi etmeden 17,5 kilometre kadar yerin altından kanal çektirdik. Bu projeyi onaylattık. 17,5 Kilometre yeraltından çektirdiğimiz bu kanalı 4 tane köyümüz,1500 dönüm yeri hiçbir mazot, elektrik yani güç kullanmadan, 1500 dönüm araziyi sulayabiliyoruz.2500 dönümü de şuan sulu tarıma açtık. İşte biz bu konuda taşın altına elimizi koyduk. Dedik ki; tarımsal dönüşüp, organik tarım ve ekolojik turizm, yani biz bu üç başlığı bu havzada nasıl işleyebiliriz? Birinci olarak Sürmeli köyünü ele aldık. Normal olarak şuan Sürmeli Köyünde, iki ürün alıyoruz. Buğday kaldırıyoruz. Silajlık mısır ekiyoruz. Deneme yanılma yoluyla çok şeyler başardık. Kısaca yonca ekimini başardık. Civar köylerle beraber eğitimini ele aldık. Üniversite bazında yaptığımız incelemelerle verdiğimiz 95 kursla şu anda 27 tane çiftçimiz organik oldu. Biz Türkiye’de 33 köyden bir tanesiyiz. Samsun’da 960 köy içinde tekiz. Karadeniz’de ilkiz. Atatürk’ün Samsun’a çıkışının 100. yılında Sürmeli köyünü 2019 yılında organikte parlayan bir yıldız haline getireceğiz” dedi.
Ağırlıklı çalışma alanı biyo emperyalizmi olan Ziraat Mühendisi Esra Deniz Karagöl, “Nedir biyo emperyalizmi? Adaletli gelişmeyen yayılım diyebiliriz. İleri düzeyde olursa bir çeşit sömürü düzeyi de diyebiliriz. Ama maalesef gerçek şu ki biyo emperyalizm yenidünya düzeninde savaşsız hissettirmeden işgal anlamında kullanılıyor. Yerel tüketim biyo emperyalizmin karşısında kontrol gücü ve etkisine karşı direnebileceğimiz bir model. Aslında biraz geriye gittiğimizde var olan yaşam biçimimiz” diye konuştu.
“AMBALAJLAR RAFLARDAKİ DİLSİZ SATIŞ ELEMANLARI”
Sosyal sorumluluk projesi yürüttüklerini ifade eden Karagöl, “Ben ve arkadaşlarım yerel tüketim bilincini geliştirmek için bir sosyal sorumluluk projesi yürütmekteyiz. Yeni ya da farlı hiçbir şey yok bu projede. Hepimizin bildiği gerçekleri bir arada seslendiriyoruz sadece. Yerel tüketimde prensip şu; kişi kendini merkez kabul ediyor. Merkeze en yakın bölgeden sağlıklı ürün ürettiğine inandığı küçük üreticiden temel ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu tüketim modelinin etkili olduğu üç temel boyut var. Bir sağlık iki ekonomi üç çevre. Sağlık; önce kendiniz için güvenli gıda, ekonomi; en yakınımızdaki için gelir kaynağı, çevre; daha az nakliye daha temiz gezegen. Bu programda hedef kitlemiz kentli tüketici. Adresini bilmediğimiz gıda her zaman için risk. Kentli tüketicinin kendisini ve ailesinin sağlığını korumasının yolu kırdaki küçük yetiştiriciyi tanımasından geçiyor. Çünkü doğal ürün orada. Biz doğaya itaat etmeden sağlıktan bahsedemeyiz. Bu günün endüstriyel üretimi kente gıda benzeri yiyecekler sunmakta. Mesela ısıtılmış kutu süt; süt özelliğini kaybediyor. Her zaman şunu söylüyoruz; kutu süt ölü süt. Dünyanın en saygın bilim adamlarından birisi Prof. Ahmet Aydın bakın ne diyor, ‘Süt sağlıklı bir içecekken raf ömrünü uzatmak için pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması ve homojezine edilerek çok zararlı bir ürün haline getiriliyor’. Ambalajlı ürünlerin üzerindeki görünümlere aldanmayalım. İlgimizi çekme görevi ürünün içeriğine değil ambalajına düşüyor. Ambalajlar raflardaki dilsiz satış elemanları. İyi tasarlanmış bir ambalajın o ürünü sattırma gücü yüzde 90’nın üzerinde olduğu öngörülmekte. Peki; bizim önceliğimiz ambalaj mı olmalı ürünün içeriği mi. Görselliği için mi alışveriş yaparız ihtiyaçtan ötürü mü? Lütfen yoğurdunuzu ve sütünüzü alırken; üzerindeki köy manzarasının, ya da çimenler arasındaki mutlu inek resimlerinin sizi aldatmasına izin vermeyin. Gıdanın geçmişine bakın. Geleneğine sadık kalınmış mı? Adresine bakın kim nerelerde üretilmiş” şeklinde konuştu.
“TARLALAR TAM TAKIR KURU BAKIR”
Tarımda yıllar geçildikçe yeniliklerin oluştuğunu belirten Yüksek Ziraat Mühendisi Yalçın Engiz, “Yıllar geçildikçe yenilikler oluşuyor. Değiştirilmeyen şey sürdürülebilir. Organik tarımı asıl götürebilecekler sivil inisiyatiflerdir. Bu müze de inşallah bizden sonra da sürdürülebilir. Sürdürülebilir demek daha sonraya da bırakılan şey. Alman düşüncesinde yani bu ormanları bizden sonrakilere de bırakalım. Bu toprağı, bu suyu, havayı bizden sonrakilere de bırakalım. Sürdürülebilirlik nerden geldi, ilk defa 300 yıl önce Belçika’da başladı. Sanayi devrimi ile başladı. Sanayi devrimi kötü bir şey değil, iyi bir şey insanlık için. Ancak bu kimyasal fabrikaların atıklarını tarlalara dökmeye başladılar o zamanlarda. Sonra tarlalara döktükleri atıklar toprağa karışıyor. Çiftçi bir bakıyor buğdaylar daha boylanıyor. Daha irileşiyor. Fabrikalara gidiyorlar gübre istiyorlar. Onlar da ‘alın alın’ diyorlar. O bedava gübreleri alıyorlar basıyorlar tarlalara. 5-10 yıl sonra o tarlalar tamtakır kuru bakır oluyor. Çiftçiler şikâyete başlıyor bu gübreler bizi mahvetti diye. O sırada doktor Stayner diye biri çıkıyor. Diyor ki; siz bu toprakta ki organizmaları öldürdünüz bu yüzden toprağınız mermer gibi oldu. Çare olarak 1924 yılında Stayner’in yazdığı kurallar uygulanıyor. Bu günde hala üniversitelerde öğretiliyor” şeklinde konuşmasını tamamladı.
NAMIK AZGIN