En güzel surette eşrefi mahluk olarak yaratılan insanın dünyaya gelişinde elbette
ulvi bir gaye vardır. İnsanoğlu gayesiz ve başıboş değildir. İnsan olarak yaratılışımızın hikmetini ve dinyaya geliş gayemizi yüce Allah Kur’anda şöyle
beyan ediyor : Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım…
Bu dunyaya melekler eşliğinde teşrif eden insanoğlu yine melekler eşliğinde fani
olup bir kul olarak Allahın huzuruna arzı endam edecektir. Dünyada ektiği kulluk mahsülünün hasadını ahirette toplayacaktır.
Ve en leyse lil inseni illa me sea... İnsan ancak çalışmasının karşılığını alır.
Zira, dünya ahiretin tarlasıdır. Kim, tarlasına ne ekerse onu biçer. Kendi haline bıraktığın tarlada gül yerine ot bitiyorsa suçlu arama, suç sende.
Allaha kulluk, insanın kendisini bulmasıdır. Allaha kulluk, insanın huzura ermesidir Allaha kulluk, insanın insan olduğunun hazzına varmasıdır. Lakin!! bu ulvi gayeye ermenin yolu, devamlı ve düzenli bir kulluktan geçer. Kur’anın ifadesiyle ölene kadar kulluk tabiri caizse, pazara kadar değil, mezara kadar kulluktan geçer.
Ölüm gelene kadar Allaha kulluk ilahi bir fermandır. Allah katında en makbul ibadet, az da olsa devamlı olanıdır… buyuruyor alemlere rahmet Hz Muhammed…
Hz Ademden Hz Muhammede 124 Bin Peygamberin ortak mesajı insanları ve cinleri kulluğa davettir. İnsanların ve cinlerin yegane yaratılış gayesi, dünyaya gönderiliş gayesi bu ilahi davete icabtan ibarettir. İnsanın asli vazifesi budur.
Asli vazifesini ihmâl edip ibadetten yüz çeviren, sıkıntılı ve sitresli bir hayat yaşar...
buyuran Yüce Rabbimiz aslını unutan, neslini ihmal eden kullarını ikaz ediyor.
Bu İlahi ikaza kulak vermek bizim menfaatımızadır. Kim ne ederse ne kazanırsa kendine. Zira bizim ibadetimiz Allahın şanına şan katmaz. Bizim asiliğimiz de
Allahın şanından şan eksiltmez.