Dünya’nın Eko Politiği (ABD ve Çin Arasında Güç Savaşları)

Bir soruyla başlayalım;

Dünyada bugün bir ticaret savaşı mı var, yoksa bir egemenlik mücadelesi mi?

Başkan Trump, ülkesindeki çelik ve alüminyum üreticilerini koruyacak.

Çin Başkanı Xi Jinping, görevine yeniden seçildi.

Global egemenlikte kılıçlar iyice çekiliyor.

1945 sonrasında ABD, dünya üretiminde yüzde 50 egemendi. Bu oran 1980’de yüzde 25’e gerilemişti, bugün ise küresel üretimin yüzde 18’i ABD’de gerçekleşiyor.

Dünya Bankasına göre, satın alma gücü temelinde hesaplandığında, 2014’le birlikte Çin dünyanın bir numaralı ekonomisi konumuna yükseldi.

Güçler Asya-Pasifik hattına doğru kaymaktadır.

ASEAN ülkeleri (Singapur, Tayland, Malezya ve Endonezya) 1993’te dış ticaretlerinin yüzde 2’sini Çin’le yapmışlar, 2013’te bu oran yüzde 18’e yükselmiştir.

Çin öncülüğünde Asya-Doğu ekonomilerinde belirgin bir yükselme gözlenmekte.

Çin’in “Bir Kuşak Bir Yol” projesi yürürlükte.

Rusya Başkanı Putin yeniden seçildi…

Önümüzdeki 3-5 yıl, belki daha fazla bir süre,  Putin-Trump-Jinping gibi isimlerin hep dünya politik iktisadında ve küresel güç ilişkilerinde önde olduğunu göreceğiz.

Diğer yandan Orta Doğu’da ve Avrupa’da da ilginç gelişmeler olmakta, siyasal ve ekonomik istikrarsızlıklar çoğalmaktadır.

Merkel de Almanya’dan ABD’ye karşı sesler etmektedir.

Amerikan egemen güçleri içinde de ayrıca keskin hegemonya mücadeleleri olmakta ve finans oligarşisi, askeri güçler, yeni muhafazakârlar, bilişimciler gibi farklı gruplar arasında sürmektedir.

1971’de dolar altından serbestleşmişti. ABD sarsılmaya başlamıştı.

1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılması, ardından Sovyetler Birliği’nin dağılması, ABD’ye ve liberalizme yeniden itibar kazandırmaya başladı.

ABD’nin rakibi Japonya’nın 1990’lı yıllarda uzun süreli “durgunluğa” girmesi de Amerikancı Yeni Liberal tezlere katkı sağladı.

Neo-liberal öyküler 2007-2008’e dek sürdü.

Giovanni Arrighi’nin Uzun Yirminci Yüzyıl kitabında süreç anlatılır.

Egemenlik 16’ncı yüzyılda, Ceneviz ve Venedik’te, 18’inci yüzyıl sonunda İngiltere’ye, 1945 sonrasında da ABD’ye geçti.

Önümüzdeki 5-10 yılda;

Dünya çok kutuplu, daha az merkezi bir görünüm sergileyecek; devlet dışı aktörlerin gücü artacak; ekonomik, politik ve hatta askeri egemenlikler sistemli bir biçimde zayıflama tehlikesiyle karşı karşıya kalacak…

Batıdan doğuya refah ve ekonomik güç kayması şimdiye kadar görülmemiş biçimde devam edecek…

Çin Başkanı konuşmasında,

“Çin’e özgü sosyalizmin büyük başarısını” sürdüreceğine vurgu yaptı.

Bazı Gözlemciler ise Çin’de otoriterleşme olacağını, gelir ve servet eşitsizliklerinin artacağını öne sürmektedirler.

Davos’taki toplantıda da ana konu; “Parçalanmış bir dünyada ortak gelecek” diye ifade edilmişti.

Soralım; mademki parçalanmış bir dünyadayız ve sürekli de bu eğilim artmakta, o halde arzulanan ortak gelecek nasıl olacak?

Bir soru daha; ABD’nin gücü mü azalmakta, etkisi mi?

Görüldüğü gibi sorular çoğalmakta, belirsizlikler artmakta, eşitsizlikler derinleşmektedir…

Türkiye, böylesine karmaşa içeren bir dünya ve bölge denklemlerinde hangi ulusal ve küresel politikaları izlemelidir?

Gelecek yazıda da bu konuya bir giriş yapalım.

YORUM EKLE