Yay teraziye çarpar,
Altın oranın ebcedi şaşar.
Zakkum yaprağı egzoz borusunu sentezlerken,
Sıfır bire vurur tınmazken,
Bir sıfırı daha önüne katar semirirken.
Karun hesabını yapar durur kudurur,
Kozmoz yırtar nöronları, öldürürken oldurur.
Üst mısralar güler alt mısralara
Herze içindeyken, yerer eremediği kisralara.
Göz yaşları düşüp parçalanırken yanakta,
Söz yaşları yıkar insanlığı, düğüm düğüm yutakta,
Gaflet bir karabasan, çöreklenmiş yatakta.
Dîlden dile, dilden kağıda akar özcükler,
Edep arayan edeniyetin pençesinde sözcükler.
Yeni bir gün doğarken, kûn olur, HAKka yürür, tûn olur,
Aşk, susar sensizliğe doğru, meftûn olur.
Bir martı çığlığı koparken,
Cıgaramın dumanında fal bakar sessizlik,
Sessizliğe karışıp dün olur.
Gün bireyselliğe saplanmış içteki közleşme,
Yarın robotlarla çetrefilli bir sözleşme.
Günlere yığılmış asırlar gündelik,
Miyop bakışlı, kinik ve sinik ruhlarda kündelik.
Üst akıl ölçmekte milyonları,
Milyarlarca insan, arar yarını bir gün içinde.
DÖNGÜ çay bardağında kıvranan bir helezon,
Akar sular gibi zaman, sanki kudurmuş bir amazon.
Sorgulayan kalbim liç etmekte harfleri, linç ederken aradan,
HİÇ lik mi desem, heplik mi bilemedim karmakarış daradan.
Süzülür bilinç, çözülür duymazlık,
Markalara saplanmış özcükler koro halinde aymazlık.
Kanada’nın kuzey ışıkları vururken yere,
A’laTurka deyişler sanki Parlement Hill…
Bir bine sığmaz, pîrin gururundan.
Bin bir çeşit hokkabazlıklarındaki sürûrundan.
DÖNGÜ bir muammâ, yin ve yangın içinde,
Pop kültür dil çıkarırken kadim kültüre,
Ezoterik his, ezer ezberden okunan senaryoları,
Matruşkaların 5 adımlık bilinirlikleri içinde.
Ateş ıslatırken bulutları,
Aymazların pet şişelerinin içine sokmuş,
Mermerden yontulmuş kafalarını.
DÖNGÜ nurdan bir ayna,
Kromozomların kıvrımındaki arya,
Bilinmezlikleri bilinir eden nâmütenâhî yolculuklarda,
Bir anlam gelir, götürür ezgileri,
Bir anda getirir, giden çizgileri.
DÖNGÜ, içte Rahşan bir gerçek,
İçe sığmayan drahşan bir meşk.
DÖNGÜ bir hesap,
Önce diker sekizi, (8)
Sonra okşar başını, yatırır sensizliğe,
Ardından serer yere ve sonsuzluğa ve sessizliğe… (∞)
Ahmet Emin Fidan / Fatsa
Döngüye dair dîlden dökülen duyumsamalar bunlardı. Dünün ilk ışıkları güneşin yakamozları üzerinden taaaa içime kadar süzülüp bana bunları yazdırdı. Turuncuya çalan o pırıltılı ışıklar, bu güne bir yarına bin dirhem çekirdek olsun diye evrenin manyetik ortamından nöronlarıma uzanıp onlara emir ferman buyurdu.
Sevgili okurlarım, şiirimdeki yabancı kelimeler için ne olur hayıflanmayın. Anlamayacağımız şeyi yazmış demeyin. İstirham ediyorum size. Lutfen bilmediğiniz sözcüklerin anlamlarını ya öğrenin ya da yazımın sonuna yorum olarak soru bırakabilirsiniz. Hatta bir çok dizeye davinci gibi kodlamalarda bulundum. Muhtemelen bu kodlamalar yüz yüzelli sene içinde çözülür. Şimdilik benden gizem, bu günkü tarihten muammâ kalsın.
Kalın sağlıcakla. Sevgi ve saygılarımla.