Sabri Ülker Vakfı’ nın (SÜV) 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla yayınladığı bildiri, diyabetin tüm dünyada neden bir salgın hâlini aldığını ve diyabetteki artışın neden giderek de artacağını gösteriyor (1).
Tam bir “suçüstü” hususiyeti taşıyan bu açıklamada yer alan ifadeleri sadece vakfın değil hem dünya hem de ülkemiz diyabet, metabolizma ve beslenme bilimlerinin zihniyetinin bir belgesi olarak değerlendiriyorum.
**
Tip 2 diyabetin sebebi genetik değil, hazır gıdalardır!
Vakıf diyor ki: “Tip 2 diyabet, genetik yatkınlığın yanı sıra şişmanlık, hareketsizlik gibi yaşam tarzı etmenlerine bağlı olarak da ortaya çıkabilmektedir.”
“Tip 2 diyabet” bundan 40 sene önce “erişkin tipi diyabet” adıyla bilinirdi çünkü bu hastalık hakikaten de ileri yaşlarda ortaya çıkan bir hastalık tablosu idi.
Oysa bugün tip 2 diyabet gençlerde ve hatta ilk mektep çocuklarında bile teşhis edilir hâle gelmiştir ve sayı da her geçen gün artmaktadır (2).
Tip 2 diyabetin bilhassa son 30 senede katlanarak artıyor olması sebebin genetik değil çevresel olduğunun açık ve net bir delilidir.
Vakfa ait yukarıdaki cümleyi okuyan biri tip 2 diyabetin en önemli sebebinin “genetik yatkınlık” olduğunu, “şişmanlık” ve “hareketsizliğin” de buna katkıda bulunduğunu düşünecektir.
Bu, açıkça ve maksatlı olarak hedef şaşırmaktan başka bir şey değildir.
Tip 2 diyabetteki artışın esas sebebi genetik yatkınlık, şişmanlık ve hareketsizlik değildir, bütün mesele tükettiğimiz yiyecek ve içeceklerimizin büyük kısmının yerini gittikçe “işlenmiş gıdaların” yani “hazır gıdaların” almasıdır.
İşin içine ilk baştan genetiği karıştırmak, hastalığı “kaderin oyunu” gibi gösterme çabasıdır.
Tip 2 diyabetin ortaya çıkmasında genetik yatkınlığın etkisi çok küçüktür (pratik olarak ihmal edilebilir) ve genel olarak halk sağlığını ilgilendiren bir bildiride “göze sokulacak” bir husus olamaz.
Neticede de hepimiz Âdem ile Havva’ nın torunlarıyız, genetik bir yatkınlıktan söz edeceksek bu yatkınlık alayımızda da vardır.
Zaten tip 2 diyabet bütün istatistiklerin de gösterdiği gibi şişmanlık ve hareketsizlikten bağımsız olarak hızla artmaktadır.
Zayıf ve hareketli insanlarda da tip 2 diyabet olabilir veya şişman ve hareketsiz insanlarda tip 2 diyabet olmayabilir.
Asıl mesele, şişmanlık, hareketsizlik değildir, bozulan yiyecek ve içeceklerimizdir.
Tip 2 diyabet, hazır gıdaların hayatımıza giderek daha çok girmesiyle eş zamanlı olarak artmaktadır.
İnsanlar, “daha çok yemeleri veya daha az hareket etmelerinin çok ötesinde” daha çok hazır gıda tükettikleri için fazla kilolu olmakta, şişmanlamakta ve tip 2 diyabete yakalanmaktadır (3, 4, 5, 6, 7, 8).
Tip 1 diyabetin yaşam tarzından bağımsız olarak gelişebileceği ifadesi de yeni araştırmaların ışığında çok doğru gözükmüyor (9, 10).
Aile boyu market ziyareti: Diyabete atılan ilk adımlar!
Vakfın beslenme tavsiyeleri de taraflı ve yanlış
Vakfın beslenme tavsiyeleri de “tam tahılları tercih” edin sözüyle başlıyor.
El insaf!
Böyle bir başlık ancak “kanaryalar” için geçerli olabilir.
Buradaki asıl maksat “tam tahılları” sağlıklı besinler olarak göstermek içindir çünkü bisküviden, krakere, makarnadan kurabiyeye neredeyse endüstri ürünlerinin tümünde tahıl vardır.
Geleneksel olarak üretilmiş olmak kaydıyla “unlu mamullere” karşı değilim, tabii ki “mâkûl miktarda” yemek şartıyla.
Tahıllara genel bakış açımı “Gluten suçlu mu, günah keçisi mi?” başlıklı yazımda bulabilirsiniz (11).
Tam tahıllara bir dereceye kadar evet ama bunlar hiçbir zaman, asla ve kat’ a insanlara yapılan beslenme tavsiyelerinin ilk maddesi olamaz.
Dünya Sağlık Örgütü Başkanı diyor ki…
Vakfa, Dünya Sağlık Örgütü Başkanı M. Chan’ ın şu tavsiyelerini hatırlatıyorum (16):
BİR: Obezite çocuklukta yaşam tarzından değil çevresel etkiler ve hükümetlerin politikalarından kaynaklanıyor.
İKİ: Sağlıksız gıda ve içeceklerin pazarlaması sınırlandırılmalıdır.
ÜÇ: Gıda endüstrisinin halk sağlığı politikalarının oluşturulmasında yer alması sakıncalıdır.
DÖRT: En büyük zarar, aşırı şekerli içecekler, fazla işlenmiş, yoğun enerjili ve besin değeri düşük gıdaların pazarlanmasından geliyor.
Gıda, gıda endüstrisine bırakılamayacak kadar önemlidir
Muteber tıp dergilerinden Lancet’ de yayınlanan bir makale dizisinde, politikacıların Dünya Sağlık Örgütü’ ne (WHO) baskı yaparak çocukların sağlıksız yiyeceklere özendirilmelerini önleyecek tedbirlerin alınmasını sağlamaları istendi (17).
Dünyanın önde gelen obezite uzmanları, çocukların obez olmasına ve gelişme geriliğine yol açan “sağlıksız yiyecek ve içeceklerin” pazarlama faaliyetlerinin durdurulması için yeni girişimlerin şart olduğunu bildiriyor.
Lancet’ deki makalede şu hususları özellikle çok önemli buldum:
BİR: Gıda tedariki, çokuluslu gıda endüstrisine, emtia piyasasına ve spekülatif finansörlere bırakılamaz.
İKİ: Çocukların sağlıklarının korunması için gıda denetimlerinde, ticari rekabetin kontrolünde ve sağlıklı gıdaların korunması ve teşvikinde temel değişiklikler yapılmalıdır.
ÜÇ: Günümüz gıda endüstrisi, insanların biyolojik, psikolojik, sosyal ve ekonomik hassasiyetlerini kullanarak sağlıksız besinleri yemelerini kolaylaştırıyor.
Bu kısır döngüyü kırmak için hükümetlerin düzenleyici faaliyetleri ve endüstrinin daha fazla gayret göstermesi gerekiyor.
DÖRT: Hükümetler, çocukları çokuluslu gıda şirketlerinin sağlıksız beslenmeye yönlendirecek pazarlama politikalarına karşı koruyacak tedbirler almalıdır.
BEŞ: Paketler üzerindeki beslenme etiketleriyle ve sağlıklı gıdalara erişimin sağlanmasıyla doğru tercihlerin yapılması ve abur cubur gıdaların vergilendirilmesi ve satış noktası girişimleriyle sağlıksız gıdalardan caydırma sağlanmalıdır.
ALTI: Okullarda çocuklara sağlıksız gıdaların satılmasını artıran sofistike pazarlama metotlarının yaygınlaşarak çocukların hassasiyetlerinin sömürülmesine izin verilmemelidir.
YEDİ: Obeziteyle daha iyi mücadele eden bir sağlık sistemi tasarlanmalı, sivil toplumun desteği sağlanmalıdır.
Harekete geçin!
Hareketli olmak şüphesiz ki şarttır ama bu, obezite ve diyabeti önlemekten çok genel anlamda sağlıklı yaşamanın unsuru olarak görülmelidir.
Adam gibi beslenen birinde yerinden kıpardamasa bile tip 2 diyabet gelişme riski yüksek değildir.
Lafı uzatmamak için bu bahisle alâkalı olarak “Obezitenin sebebi beslenme değil hareketsizliktir” başlklı yazımı tavsiye ediyorum (18).
Vücut ağırlığınızı kontrol edin!
Obezitenin tip 2 diyabet riskini artıracağı sözüne kimse karşı çıkmayacaktır ama burada da asıl mühim olan beslenme modelidir.
Bir kişi, benim tabirimle adam gibi beslenerek fazla kilolu ve hafif obez de olabilir ve bu aksine faydalıdır (obezite paradoksu) (19, 20).
Vakfın, vücut kitle endeksinin adını dahi anmaması unutkanlıktan değilse bir tebriki daha hak ediyor.
Gelelim neticeye
BİR: Vakfın bu bildirisi, diyabetin önlenmesinden ziyade endüstri ürünü yiyecek ve içeceklerin korunmasını, temize çıkarılmasını hedefliyor.
SÜV ve endüstrinin açık veya dolaylı yollarla desteklediği tüm diğer vakıf ve derneklerin “sağlıklı beslenme” veya “hastalıkların önlenmesi” gibi mevzularda tavsiye ve ikazlarda bulunmamaları kendi menfaatleri icabıdır, âdeta suçlarını ifade etmiş oluyorlar.
İKİ: Sağlıklı kırmızı etin, yumurtanın, tam yağlı yoğurdun, peynirin, tereyağının, sakatatın, mayalı gıdaların adının geçmediği; işlenmiş şeker ve tahıl, trans yağlar, katkı maddeleri ve hazır gıdalara tek bir kem sözün edilmediği; tam tahılın başlığa çıkarıldığı tavsiyelerden endüstri dışında kimseye fayda gelmez.
ÜÇ: Tüm dünyada obezite, diyabet ve diğer kronik hastalıklar, endüstri tarafından maniple edilen modern tıbbın “sağlıklı beslenme tavsiyeleri” (!) yüzünden salgın boyutuna gelmiştir.
Suçlu modern tıbbın, diyabet biliminin bizzat kendisidir.
DÖRT: Bu salgın ancak endüstri kaynaklı tavsiyelerin durdurulması ve geleneksel beslenmeye yani adam gibi beslenmeye geçilerek önlenebilir.