Ben tip 2 diyabetin bir “hastalık olmadığını”, beslenme hataları ve hareketsizlik gibi iki temel hayat tarzı yanlışına bağlı “önlenmesi ve tedavisi mümkün olan geçici bir rahatsızlık” olduğunu savunuyorum.
Diyabet ve metabolizma dünyası ise tip 2 diyabeti maalesef “ömür boyu ilaç kullanmayı gerektiren bir hastalık” olarak görüyor.
Üstelik de diyabet ilaçları pazara kadar değil “mezara kadar kullanman gerekir” korkutmasıyla yazılıyor.
Bu âlemin “ağababası” Prof. Dr. Temel Yılmaz diyor ki:
Diyabet, doğumdan itibaren her yaşta ortaya çıkan, ortaya çıktığı zaman da yaşam boyu süren bir hastalık, radikal bir tedavisi yok (1).
Tip 2 diyabet kilo vererek bile düzelebilir
Oysa tip 2 diyabet “adam gibi beslenerek” ve “yeteri kadar hareketli olarak” tek bir hap bile yutmadan hem önlenebilir hem de tedavi edilebilir.
Lancet’ de yayınlanan ve kısa adı DIRECT olan yeni bir çalışma da tip 2 diyabetin tek bir ilaç bile almadan, “sadece bir kilo verme programı uygulayarak” tedavi edilebileceği iddiasının doğruluğunu bir kere daha ispatlıyor (2).
Araştırma ile ilgili bilgileri “15 ve üzerinde kilo veren hastaların çoğu tip 2 diyabeti yendi” başlıklı haberde bulabilirsiniz (3).
Bir itirazım var
Bu araştırma benim iddiamı desteklemekle beraber birkaç noktada itirazım var.
BİR: İnsanlara hedef olarak “kilo vermenin” dayatılması, önlerine bir hedef konması son derecede yanlış buluyorum.
Yapılması gereken “adam gibi beslenmenin” öğretilmesidir.
Adam gibi beslenen için rakam olarak kilonun hiçbir önemi yoktur.
İKİ: Adam gibi beslenme, sağlıklı olmanın temel unsurlarından “sadece” biridir.
Yeteri kadar hareketli olmak, gece 7-8 saat uyumak, stresten uzak kalmak, sigara-alkol kullanmamak başta olmak üzere sağlıklı hayat tarzının tüm icaplarını yerine getirmek de şarttır.
ÜÇ: Bu araştırmada uygulanan diyeti de asla doğru bulmuyorum.
Bizimkiler “cambaza bak oyunu oynuyor”
Tip 2 diyabeti “yaşam boyu süren bir hastalık, radikal tedavisi de yok” diye tarif eden bir zihniyetten diyabete çözüm beklemek mümkün değil.
Nitekim Türk diyabet âlemi, Boğaziçi Köprüsü’ nün mavi ışıklarla aydınlatarak; diyabet festivali, diyabet köyü, diyabet parlamentosu, diyabet resepsiyonu gibi “Amerikan usulü” propagandalarla uğraşıyor (1, 4).
Bunlar, memleketin yarasına merhem olmayan, sadece ilaç şirketlerinin işine gelen pazarlama oyunlarıdır.
Sanki kimse farkında değilmiş gibi Metin Şentürk’ ün bile “gördüğü” acı gerçek için “diyabet farkındalık günü” alafrangalığıyla da ȃdeta milletle dalga geçiyor (5).
Elbette tip 2 diyabet hastalarının bir takım meseleleri vardır ve bunlara çare bulmak da şarttır ama bu ışıklandırma, diyabet parlamentosu gibi zıpır projeler yoğun bakımdaki hastaya “makyaj” yapmaktan farklı değildir.
Modern tıbbın temel yanlışları
Modern tıbbın beslenme tavsiyeleri de bana göre külliyen yanlıştır ve hatta obezite ve diyabetteki patlamanın da önemli sebeplerindendir.
BİR: Üç ana üç ara öğün yerine günde iki defa beslenilmelidir.
İKİ: Temel yağlar olarak tavsiye edilen ayçiçek, mısırözü ve kanola gibi omega 6 deposu yağların zerresi bile ağza konmamalıdır.
Mutfağımızda bulunması gereken iki yağ, köy tereyağı ve soğuk sıkma zeytinyağıdır.
ÜÇ: Hararetle tavsiye ettikleri layt ürünler ve suni tatlandırıcılar asla yenip içilmemelidir.
DÖRT: Yağsız süt ürünleri yerine tam yağlı yoğurt, ayran, peynir tercih edilmelidir.
BEŞ: Tahıllar temel gıda olmamalı, işlenmemiş tam tahıl mamulleri makul miktarda tüketilmelidir.
Gelelim neticeye
Diyabet âleminin yanlış beslenme tavsiyeleri ve “diyabet yaşam boyu devam eder, radikal tedavisi yoktur” ısrarı diyabetli hasta sayısını her geçen gün katlanarak artıracak, memleketimize yakın gelecekte “insülin boru hattı” döşenmesi kaçınılmaz olacaktır.
Şunu da bilin ki bu adamlar “Bakın kapınıza kadar insülin getirdik” diye omega 6 yağlar gibi üste de çıkarlar, bunu da şimdiden söylemiş olayım.