Bir zamanlar bizde milletmişiz hem nasıl milletmişiz
Gelmişiz dünyaya insanlık nedir biz öğretmişiz
Bir millet vardı, 27 etnik kökeni tek bir sancak altında birleştiren asil bir millet. Bir millet vardı, kahramanlık riyasından azade ilâ-i kelimetullaha müştak bir millet.
Bir millet vardı, izzeti nefsin ihyasına değil dini mubinin imarına aşina bir millet.
Bir millet vardı, zilletle yaşamaktansa izzetle ölmeyi
şeref sayan onurlu bir millet.
Bir millet vardı, müslim-gayri müslim ayırt etmeksizin mazluma ana şefkatiyle kol kanat geren müşfik
bir millet…
İşte bu güzide millet tarihte eşine ender rastlanan
türk milletidir. Daha tarih sahnesine bile çıkmadan
ünlü tarihci Herodot bu milleti, devletleşmeden teşkilatlanmadaki liyakatini keşfetmiş ve kendini
hayretten alamayıp imrenerek şu sözleri sarfetmişti :
Küçük bir topluluk lakin büyük bir millet…
Köklü tarihiyle tarihcilerin bile gıbta ettiği ecdadımız
taa orta asyada iken batı devletlerinin takdirini kazanmıştı. Arada bunca merhale olmasına rağmen bir avuç milletin batıya nüfuz etmesi, ılımlı bir müdara ile maiyetini himaye etmesi, devasa milletleri idare etmesi, nasıl izah edilebilir ?
Ahlak iledir kemâli âdem Ahlak iledir nizamı âlem.
Bu sorunun izahı bu. Bu devranla yaşandı doyumsuz destanlar. Böyle doyumsuz destanlara haiz olmak
sadece asil milletlere mahsus üstün bir vasıftır.
Böyle tarihsel destanlar hangimizi duygulandırmaz ki, hangimizin kanında Yahya Kemâlin tabiriyle bin at koşturmaz ki…
Bir gün dolu dizgin boşalan atlarımızla
Yerden 7 kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette al gülleri açmış görürüz de
Hâlâ o kızıl hatıra titrer gözümüzde
Şanlı tarihimizin her sayfası asırlardır sinesinde gizlediği
acı ve tatlı böyle duygulandırıcı, böyle coşturucu,
böyle ibret verici hadiseler bir asalet emaresi değildir de
ya nedir? Al kanların sel sebil olduğu, göz yaşların
sağnak sağnak boşaldığı o lahzalar bir devletin cihanşumulluğunun emaresi değil de ya nedir?
Sanma ki ecdad uyuyordu.
Yoksa nerden bulacaktın bu yurdu
İşte onlar böyle durmaksızın cihatlarıyla hakim oldular
üç kıtaya. Yüreklerindeki cihat iştiyakı ve şehadet aşkıyla hakim oldular 7 cihana.
Varoluş anımızdan bu güne kadar acı tatlı olaylarla
süre gelen şanlı tarihimiz mazinin kudret ve azametinin haşmetini aşikâre ihtiva ediyor.
Buram buram ahlak ve iffet kokan her sayfası şanlı zaferler
silsilesi ile doludur. Cihat meydanlarında yankılanan tekbirleri, dökülen al kanları, kızaran ufuklara yansıyan hicranlı halleri bugün bile müşahede etmek mümkündür.
Ecdad koynunda yattıkca benimsin ey kara toprak
Neler yapmış bu millet sor tarihe bak
Yerim sensin göğüm sensin cihanın sen
Nasıl şanlı bir millet çıktı sinenden
Sehatlardaki serdarların da etkisiyle asude bir atmosfer
ihata etmişti cihanı. Asayiş Berkemâl vukuat yok diye
avaz ederdi hafiyeler.
Gayri Müslim ile Müslim arasında ülfet zuhur ederdi.
Bu minval üzere devri daim ederdi günler. Ne zaman ki
ecdad çekildi, çekildiği yerlere zulüm hakim oldu.
Ecdad evlada devir teslim ettiği an, hercümerc oldu cihan.
Bugün o asil milletin boşalttığı o muhitlerin her birinde bir hengame, her yerinde kan revan, göz yaşı var.
Takdire şayan yaşayıp ta methe şayan olarak dünyadan göçen ecdadımızı artık hasretle yad eder olduk.
Allahu Teala Kur’anı Kerimde bu asil milleti şöyle övüyor :
Yerinize bir başka kavim getirir ki Allaha saygılıdırlar
onlar Allahı sever, Allah ta onları sever…(Tevbe 39 – Maide 54)
Allahın övgüsünden evla başka bir övgü var mıdır?
Can gelirdi cihana anlaşılsaydı mânâ.
Garbın elçileri şeref sayardı özengi öpmeyi. Çünkü onlar ihanet etmezdi mukaddesata, muhalefet yapmazdı sâdâtâ. Çünkü o asil millet ilâ-i kelimetullahı yaşayıp tebliğ ederdi kâinata.
Kutsi davasıyla maksuda erdi onlar
Nasıl çekti bilinmez bu büyük derdi onlar
Bir millet kendi halini değiştirmedikce, Allah onların halini değiştirmez… (Rad 11) Ecdad ile evlad arasındaki karakter farkını bu ayeti kerime ne güzel izah ediyor.
Hezimete uğrayan ihvanların âhvâlı, sofilerin zayıflayan sâdâkâtı, mazlumların dinmeyen âhı, evlatları çeşitli muharebelerde şehit düşen bağrı yanık anaların kanlı
göz yaşları, bacıların yitirilen namusları…
Tüm bunlar menfi hâl değişikliğinden kaynaklanan ahvallerden ibarettir.
Çünkü evlat zalimin yardakcısı oldu, dalkavuk oldu.
Oysa ki ecdad zalime karşı kınından çıkan seyfullahtı.
Çünkü evlat tonileri conileri rehber edinip onların siyretiyle suretlendi. Oysa ki ecdad Nebiyi Zişanın siyretiyle suretlenmişti. Hulâsai kelâm evlat Hak yolun haricindeki batıl bir yolda seyri suluğa koyuldu…
Ey milleti merhume sabah oldu uyan
Ezanlar az geldi diye ötsünmü çan
Geçmiş geleceğin aynasıdır. Fıtrat değişmedi, bu kan
aynı kandır. Fani dünyanın itibarı hiç kimseye baki kalmadığını sinesinde özümseyen o asil ecdadın evladı Akifin tabiriyle belki yarın, belki yarından da yakın vahyin ilahi sedasıyla, şehadetlerin ve dini nidasıyla elbet bir gün uyanacaktır. Zira her şey aslına döner.
Hürriyete ve istikbale senbol olmuş bu asil millet ecdadını tanıdıkca, destanını okudukca daha büyük işler yapmak için kendisinde kuvvet bulacaktır. Zira fıtrat değişmedi, bu kan yine aynı kandır…