aşağıda birazdan okuyacağınız pasajlarda büyük harf bulunmamaktadır. büyük harflerin aurasından çıkmadan, onları da kullanmadan mikrobik bir düşüncemi arz edeceğim.
terakki, birey olmaktan geçer.
birey olunursa ancak çırak ustayı geçmeye cür’et edebilir. sürü veya kölemen ruh, yerinde saymayı en güvenli yaşam biçimi addeder.
sürü veya kölemen bir yapıda birey içsel ve gelişimsel inkişafını ortaya çıkarmaya cesaret ettiğinde, ona “başımıza icat çıkarma” derler. birey ‘süperegonun’ emri ve itaati altındadır.
doğu (kitle) toplumu ile batı (birey) toplumu arasındaki temel faktör tam da budur. doğu toplumunda asırlarca, babadan oğula kara sapan süregelir ve devam ederken, batıda babadan oğula geçen kara sapan, oğuldan toruna geçerken, ucuna metal takılır, sonraki nesilde pulluğa tekerlek takılır, sonraki nesilde tamamıyla metal yapılır, sonraki nesilde motor takılır, süreç hep terakkiyat (progresivite) çizgisiyle devam eder.
doğu atın sırtından inmeden (sözüm ona) tapındığı toprağı genişletmeye çalışırken, batı, üzerine bastığı toprağı işlemeyi ve o toprakta medeni yaşamayı düşünmüş ve başarmış bu nedenle oryantal toplumların en medeni olduğu dönem, endülüs (emevi) toplumu bile batı topraklarında bunu zirveye çıkarmışlardır.
öte yandan mısır, fenike, sümer, asur medeniyetleri, önemli bilimsel gelişmeler yapabilseler de, felsefi temelde kısır kalmışlardır. bunu da tropikal ve sucul coğrafyada olmalarına bağlayabiliriz. batının da felsefeden başlayan bilimsel hareketleri ağırlıklı olarak su kenarlarında veya hiç olmazsa bile suya yakın coğrafyalarda beyinin epi-pelajik etkisi altında kalmasına bağlayabiliriz. zira, suyun terapik etkisi çözme ve gevşetme etkisi beyin üzerinde özgür düşünceyi tetiklemiş ve yunan kültürü, din kökenli kültürel yapıdan bilimi evrimleştirecek temelleri atabilmiştir.
bu yalın kısmen yüzeysel öngörü ve yordamlamamızın tribünlere oynamayacak bir uzamı bulunduğunun da farkındayım. yel değirmenleri dönmeye devam ediyor. dünya da dönmeye devam ediyor. dünya döndüğü için biz zıpladığımızda aynı mili-mikronluk kare üzerine basabiliyor muyuz, ya da 100 km hızla giden üstü kapalı bir kamyonetin kasasında zıpladığımızda aynı yere bastığımız gibi, zaman ve mekan da algı ve olgu bağlamında bizi ne kadar yanılttığını ve tuzağa düşürdüğünü fark ediyoruz.
çağdaşlaşmadan antik medeniyetlere, antik medeniyetlerin epipelajik iklimin felsefi anlamda zihin-düşümsel izlerini zaman ve mekan tuzağında dile getirmeye çalıştım. ne demek mi istedim, antik medeniyetlerden bu yana, tropikal ve sucul bölgelerde zihinsel gelişim ve özgür düşünce daha kolay gelişmiştir. ha buna bir de ötekini kolay ve sık görme ihtimalini eklediğimizde özgür düşüncenin orijinini bulmakta çok ta zorlanmıyoruz. yine de bir şey anlamamış olanlara biraz daha okuma öneriyorum. bu yazıyı değil, başkaca yazıyı.
zira ben okumaya ansiklopedilerden başlamıştım. hiç ama hiç yüksünmeden. esen kalınız efendim. büyük harflere saygılarımla.