Büyük GDO Yalanları

Bütün dünyada olduğu gibi bizde de GDO’ lu tohumları ve yiyecekleri canla başla kahramanca savunanlar var. GDO, verimi yüksektir, açlığın çaresi olacaktır, kimyasal ilaçlara ihtiyacı azaltacaktır, çevre ve insan sağlığı için emniyetlidir iddialarını peş peşe sıralıyorlar. Bunların hiçbiri doğru değildir, külliyen yalandır.

Dünyada açlık yok, israf ve gıdaların dengesiz dağılımı var

Büyük GDO yalanlarının başında, bunların dünyadaki açlığın tek çaresi olduğu gelir. Dünyamızda açlık çeken bir kesim olduğu doğrudur ama bunun sebebi israf ve gıdaların dengesiz dağılımıdır. İsraf edilen, çöpe giden gıdalarla ikinci bir dünyayı doyurmak mümkündür.

Zengin memleketlerin insanları yiyecek bolluğu içindedirler, gereğinden fazla yemektedirler, karınları toktur ama bu aşırı ve yanlış beslenmenin getirdiği obezite, diyabet, kanser gibi kronik hastalıklarla boğuşmaktadırlar.

GDO’ lu tohum üretenlerin amacı gerçekten açlığa çare bulmak olsaydı bu tohumları fakir ülkelere bedava vermeleri beklenirdi ve

bunları bilinçli olarak kısırlaştırmazlardı.

GDO’ lu ürünler açlığın çaresi olamazlar

Dünyada açlık olsa bile bunun çaresi GDO’ lu ürünler olamaz. Açlığa çare olabilecek tohumlarda bulunması gereken özelliklerine baktığımızda bunu daha iyi anlayabiliriz:

BİR: Bu tohumlar ideal olmayan sıradan topraklarda büyüyebilmelidirler.

İKİ: Pahalı makine, kimyasal, gübre veya suya ihtiyaç olmadan yüksek kaliteli protein sağlamalıdırlar.

ÜÇ: Büyük değil küçük çiftçinin lehine üretilmiş olmalıdırlar.

DÖRT: Lisans sınırlaması olmadan kolayca ulaşılabilmeli ve ucuz olmalıdırlar.

BEŞ: Hayvanları değil insanları besleyen tahıllar için geliştirilmiş olmalıdırlar.

Bu vasıfların hiçbiri GDO’ lu ürünlerde bulunmaz ve üstelik de yaygın olarak GDO’ lu olan tohumların pamuk, soya, mısır ve kanola insan beslenmesindeki yerleri çok sınırlıdır. GDO’ lu tohumlar her toprakta büyümez, pahalı kimyasallara ve gübreye gerek vardır. Tohum tek bir şirketin tekelindedir, fiyatını istediği gibi belirler, istemediği zaman tohum satmayabilir.  Bu tohumlar kısırdır yani bir defalık ürün alınabilir, üreticilerin şirketten her sene yeniden tohum almaları gerekir.

Dünyadaki açlık ancak israfın önlenmesi ve gıdaların dengeli dağıtımı ile önlenebilir.

GDO daha verimli değildir

GDO’ lu tohumların daha verimli oldukları iddiası da palavradan ibarettir. GDO’ lu soya fasulyesi üretiminin verimi konvansiyonel üretime göre yüzde 5-10 daha azdır ve bu diğer tohumlar için de geçerlidir. GDO’ lu tohumların bitkileri daha zayıftır, beslenme bozukluğu vardır ve en küçük çevresel stres ve kuraklıktan etkilenirler. Verim, GDO’ lu tohumlara göre konvansiyonel ıslah yöntemleriyle daha kolay artırılabilir.

GDO’ lu ürün kimyasalları kanserojendir, böbrekler için toksiktir

GDO’ lu ürünlerin yetişmesi için özel kimyasalların kullanılması gerekir ki bunların da tohum şirketleri tarafından satıldığını söylemeye gerek var mı bilmem.

Bu kimyasallardan glifosat insan ve hayvan hücrelerinde “DNA ve kromozom hasarı” yapar, buna maruz kalan işçilerde non-Hodgkin lenfoma riskinin diğer pestisitlere göre yüksektir. Dünya Sağlık Örgütü, tüm yabani otları öldüren glifosat’ ı muhtemel kanserojen olarak ilan etmiştir. Glifosatın, böbrek yetersizliğine yol açtığına dair de ciddi bulgular var. Bir başka önemli husus da dünyanın birçok ülkesinde birçok ot türünün glifosata direnç kazanmış olması ve yüksek dozların da işe yaramamasıdır.

Gelelim neticeye

GDO’ lu tohumlar atalık tohumlardan daha verimli olmadıkları gibi açlığa çare de değildir. GDO’ lu tohumların üretimi daha zordur, gübre ve herbisitlere ihtiyaç vardır. Birçok ot türü GDO’ lu üretimde kullanılan glifosata direnç kazanmıştır. Glifosat kanserojen ve böbrekler için toksiktir. GDO’ yu savunanlar halkın değil bu şirketlerin menfaati savunuyorlar, bunu böyle bilin. GDO’ ya her zaman hayır, hayır, hayır!

YORUM EKLE