19.Yüzyılın ikinci yarısında başlayan harf ve dil devrimi tartışmaları günümüze kadar devam eder. Harf ve dil devrimine ihtiyaç olduğu kanaati ağır basar. Bu noktada iki görüş vardır.Birinci görüş; Arap harflerinin ıslah edilip harflere bir standart getirilerek Osmanlı coğrafyasında ayrı ayrı yazım şekilleri olmasın, tek bir yazım şekli olsun demektir.ikinci görüş ise Latin harflerine geçilip Osmanlıca yerine Türkçenin öne çıkarılması lazımdır diyenlerin görüşüdür.
Hastalığa teşhis konulalı yarım asırdan fazla zaman olmuş ancak neşterini vuran olmamıştır. İşte Mustafa Kemal neşteri vurmuş Konfüçyüs’ün “…Bir milleti yönetseydim önce dilini düzeltmekle işe başlardım…”dediği gibi 1928 yılında yazı, 1932 yılında da dil devrimi ile tartışmalara son noktayı koymuştur.
Türkçenin yapısına uymayan Arap harfleri yerine Türkçenin yapısına uygun Latin harfleri alındı. Arapça ve Farsça sözcüklerin yerine “türetme”,”derleme” ve “tarama” çalışmalarıyla yeni sözcüklerin kazanılmasına çalışılarak Türkçenin zenginleştirilip Türk dünyasının müşterek zengin bir dile sahip olması hedeflenmiştir. Bunu Osmanlı padişahları içinde ilk defa 2.Abdülhamit bütün okullarda Türkçe okutulsun diye dile getirince Osmanlıcadan rahatsız olmayan batı bu söz üzerine ayağı kalkmış “ Türkçe bir dil değildir; Türkçeyle sanat olmaz” diye kıyameti koparmışlardır. Türkü kılıç zoruyla bitirmeyenlerin diliyle bitirmeye çalışmaları manidar olsa gerektir.
Prf.Bernard Levis şöyle der: “Arap alfabesi Arapçaya mükemmel uymakla beraber Türkçede Arap harflerinin ifade edemediği birçok şekil ve ses yapısı vardır .(41) Muharrem Ergin’de bu durumu “Arap harfleri Türkler arasında uzun zamandır kullanılmaktadır ancak Arap harfleri Türkçe için elverişli bir yazı vasıtası değildir.(42) diye ifade etmektedir .
Ahmet Refik Altınay 1929 da yazdığı “İlk Türk Matbaası “broşüründe harf devrimine ve Osmanlıcıya değinerek şöyle der : “ İbrahim Müteferrika memleketimize çok büyük hizmet etti. Fakat İbrahim Müteferrikanın yaptığı harfler Arap harfleri idi … Bu harflerle basılan kitapları okumak güçtü. Dedelerimiz, babalarımız bu harfleri okumak için çok güçlük çektiler. Çocuklarımızın çoğu bu yüzden cahil kaldılar. Senelerce mekteplere gittiler bir şey öğrenemediler. Bu hal birkaç yüz sene devam etti. Arap harflerini kaldırma, kitaplarımızı yeni Türk harfleri ile yazmaya kimse cesaret edemedi. M. Kemal bunu yaptı; milletimizi cehaletten kurtarmak istedi. Arap harflerini kaldırttı, yerine yeni Türk harflerini koydurdu…”(43)
N.F.K. 19 Ocak 1951 de Büyük doğu’nun 44.sayısında Baş yücelik emirleri harf davası diye 14 soru sorarak konuya yaklaşır; özetle şöyle der : “On asırdır kullanılan harfler kavmi anlamda Arap harflerimidir, İslam harflerimidir. Latin harfleri dünyasına mensup bir ilim ve fikir adamının dünyanın en mütekamil harflerinin Arap harfleri olduğunu belirtir. Yine ismi olmayan Amerikalı terbiye mütehassısının “Türklerin eski harfleri kaldırıp atması, kendi hesaplarına, Amerika’nın, bütün madenlerinden mahrum olmasından daha ağır bir kayıptır.” Dediğini yazarak sorularına devam eder ve “Eski harflerin öğrenilmesindeki zorunluluğun harfin kendisinden mi tedrisin sakat oluşundan mı, yine bin kişilik bir toplumun 900 kişisinin okuryazar olması mı 100 kişinin fikir çilesiyle dolu olması mı diyerek sorularını sıralar.
SONUÇ OLARAK
1-Tarih boyunca bütün milletler fethettikleri ülkelerde kendi alfabe ve dillerini öğretirken Türkler bunu yapmamıştır.
2-Cihan imparatorluğu Osmanlı dilini cihan dili yapamadığı gibi Arapça ve Farsça dilleri önünde savulan saman çöpü şekline getirip elitin dili veya sarayın dili gibi bir anlayış meydana getirerek halkıyla arasına perde çekmiştir.
3-Osmanlı İslam’ın ilk emri “ OKU” fermanına kulaklarını tıkamış erkeklerde yüzde yedi-sekiz, kadınlarda binde dört kişiyi okuryazar yaparak halkını asırlarca cahil bırakmıştır. Bunun faturasını da harf ve dil devrimi yapanlara çıkarmıştır.
4-Osmanlı da bir iş kolu olan hattatlık bahane edilerek matbaanın girişine ulemadan fetva alınmamış kılıçla çökertilmeyen Osman oğlu cahil bırakılarak yıkılıp çökertilmiştir.
5-Gelişen dünya şartları içinde ulusalcılık akımları ve sanayi devrimleriyle birlikte harf devrimlerinin de yapıldığını görüyoruz. Harf ve yazı devrimiyle Osmanlının yapamadığı yapılmıştır.
6-Osmanlıca hakkında fikir yürütenlerin büyük ekseriyetinin Osmanlıcanın ne olduğunu bilmemesi de gülünecek durumlarımızdan biridir. Herkesin konuştuğu Japonların kullandığı karışık alfabeleridir. Her Japon iki üç yılda onu hem okuyup hem yazabilirken Osmanlıcanın bütün şekilleriyle yazımı ve okunması için on yılın yetmeyeceğinin bilinmemesi de düşündürücüdür.
7-Bütün milletler alfabesini ve dilini öğretmeyi birinci şart olarak görürken, Osmanlı dilini yıkmayı, 30’ un üstünde yazım şeklini de tebaanın basına sararak birbiriyle anlaşmalarının önüne set koymuştur.
8-Cahil bırakılan nesillerin faturasını da başkalarına yüklenerek kurtuluş yolu aranmıştır.
SON