Dostlar;
Bu kez, yazar Betül Erdoğan’ın ilginç, önemli bir romanına giriş yapalım.
İzan Yayıncılıktan 2020’de çıkan 212 sayfalık bu kitapta, bir “mübadele”, değişim öyküsü okumaktayız.
Yunanistan’ın bir şehrine gönderileceği gün trende annesinin kucağından “kaçırılan” ve Türkiye’de büyüyen bir çocuğun hazin öyküsü..
Gerçek bir öyküden esinlenilerek yazılan bir roman..
İbrahim ve Emine, iki çocukları var, mutlu bir çift olarak Kütahya’da, 1955 yılında, dükkan işleterek yaşamaktadırlar.
Anaları, Zehra Kadın da yanlarında.
Ananın henüz kimselere açıklayamadığı bir “sorunu” var, dert mi, sır mı, bilinmiyor.. vicdanıyla savaşıyor..
Çünkü geceleri gizli gizli ağlıyor.(sayfa 10)
İbrahim akşam olunca soruyor anasına..
Anası da, ölmeden anlatacağı sözü veriyor, İbrahim’e..
Birkaç akşam ta başından başlayıp hayat hikayesini anlatıyor İbrahim’e, O da, “şimdilik yeter ana, kalanını da yarın akşam anlatırsın, hadi artık yat” diyor..
Böylece birkaç gece geçiyor.
Yakın komşusu Rum Eleni’den bahsedince, anası boğulurcasına ağlıyor, mübadelede, yani 1922 yılında, çünkü bu komşuları Elene ve eşi Adonis Yunanistan’a gönderiliyorlar.
Zehra Ana ile Eleni arkadaş, Kocası Mustafa ile de Eleni’nin eşi Adonis iyi arkadaştırlar.
Gerçek durum şudur;
Zehra’nın çocuğu olmaz, Eleni’nin bir oğlu olur, adını Arev koyarlar, Zehra ana bu çocuğun doğumunda ve ilk günlerinde komşusu Eleni’lere hep yardım eder, çocuğun bakımında ve diğer işlerde..
Ana devam eder anlatmaya;
“Gündüzleri Mustafa işe gittiği zaman hemen Eleni’lere gidiyordum, akşama kadar onlarda vakit geçiriyordum…bebek hızla büyüyor beni kendisine daha çok bağlıyordu.”(sayfa 78)
“Ülkemizdeki Rumlarla, Yunanistan’daki Müslümanların karşılıklı olarak yer değiştirmesi kararı alınmış…” (79)
“Bu haberi alınca, Mustafa ile ben yere yığılmış gibi olduk…komşularımız da gidecekti… Arev! Ben onsuz ne yapardım? Yok! Gitmelerine dayanamam…”(79)
“…Tren hareket etmek üzereyken Eleni’ye, “Arev’i verir misin son kez koklayıp öpeyim” dedim ve pencereden bana uzattığı Arev’i ellerime alır almaz tren hareket etti. Eleni’nin, tren penceresinden yarı sarkık bir şekilde, “Yavrum, Yavrum!” diye bağıran sesi trenin uzaklaşmasıyla yok olup gitti.(sayfa 85)
“İşte oğlum, sen Eleni’nin oğlu Arev’sin!”
“İbrahim, olduğu yerde taş kesilmiş gibiydi.”(85)
Dostlarım;
Görüyor musunuz, şu sahneyi, şu dramı, şu acıyı, bir anne son kez öpsün diye çocuğu uzatıyor ve trenin hareketiyle çocuk Türk komşusu Zehra’da kalıyor ve artık, doğduğunda Arev olan çocuk, sonra İbrahim adını alarak Kütahya’da Zehra ve Mustafa tarafından büyütülerek, yıllar sonra Emine ile evlenip, hayatına devam ediyor ve bunu ancak 33 yaşında 1955’te, onu büyüten Zehra Ana’dan öğreniyor..
Ben çok kısa özetledim, konuyu, en iyisi siz kitaptan devam edin bu ilginç, acı öykünün devamına..
İbrahim daha sonra gider Yunanistan’a, annesi ve babasını bulur, onları Kütahya’ya getirir ve karısı Emine ve çocukları ile tanıştırır..
Romanda mübadele öncesindeki Türk ve Rum evlerindeki yaşantıların karşılaştırılmasından, komşu dostluklarına, dinsel inançlara saygıdan yardımlaşmalara kadar zengin bir ayrıntı bolluğu verilmektedir.
İbrahim’in öyküsünden başka belki yüzlerce-binlerce hikaye vardır gerçek hayatta..
Her öyküde de dayanılmaz acılar, dramlar yaşanmıştır kim bilir..
“NE KADAR İNSAN, O KADAR HİKAYE!”..(sayfa 110)
Dostlar;
İnsan öyküsüyle var.
Öykülerdir insanı yaşanmış kılan, var eden, yeryüzünde bir ses, bir iz bıraktıran..
Öyküleri dinleyelim, not edelim, mümkünse yazalım, yayalım, insanı can, canı insan yapan öyküler..
Romanla ilgili dil ve imla denetiminin yeni baskıda çok daha dikkatli yapılmasını öneririm.
Anlatım akıcıdır, konu ve kurgu sürükleyici, atmosfer yerli yerince oluşturulabilmiştir. Karakterler, İbrahim(Arev), Emine, Zehra Ana, Eleni kendi bireysel ve toplumsal gerçekleri üzerinde bir psikolojik kimliği yaşamaktadırlar.
Romanda toplumsal bir gerçeklik bireylere indirgenerek başarılı biçimde ve roman düzeni çerçevesinde verilebilmiştir.
Yazarlar işledikleri dönemin ekonomik-politik-sosyal gerçekliğini gereğince bilmeli ve bunu romanlarında estetik bir düzen içinde verebilmelidirler.
Bu kitapta “mübadele” süreci; öncesi ve sonrasıyla biraz daha kapsamlı olarak işlenebilir, örneğin, o “gavurlar çıkmazı” denilen yerdeki bir kahve sohbetinde konuşturulacak bir yaşlı bilgeden gerekli tarihsel bilgi alınarak aktarılabilirdi.
Daha önce de, Halkasız Köleler, Anılara Saygı Günü, Elbet Bir Gün Buluşacağız gibi roman, anlatı ve öykü kitapları çıkaran yazar Dostum sevgili Betül Erdoğan’ı, bu ilginç-güzel-sürükleyici romanı için kutlar, yeni çalışmalarına hız katmasını dilerim.