Hem dünyada hem de ülkemizde kapitalizm büyük bir krizin içindedir.
Ülkemizde, çift para kullanımı, ekonomiyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmiştir.
Zenginler, Amerikan doları ve diğer varlık değerleriyle kendilerini korurken, maaşı ile çalışan kahir çoğunluk, Türk parası kullanmak zorunda olduğu için, Türk parasının, aşırı değersizleşmesi nedeniyle, yaşam çekilmez hal almıştır.
Yani zenginler değerli para ile alışveriş yaparken, yoksullar işe yaramaz Lira ile alışveriş yapıyor. Ve pahalılıktan şikâyet ediyor. Bunalıyor.
Buraya kadar yazdıklarım, ortadan kalkmak üzere olan, orta sınıf tarafından çok iyi bilinmektedir. Ama sadece bekleyerek, “bilinmeyeni beklemektedir”.
O bilinmeyen nedir?
Bu kez sadece ekonomik kriz içine değiliz. Toplum krizi diyebileceğimiz, yönünü kaybetmiş, yönünü bulmakta zorlanan toplum krizi içindeyiz.
Toplum dünyevi değerler ile uhrevi değerler arasında sıkışıp kalmıştır. Siyasal İslam dini değerlere çekmeye çalışırken, kapitalist emperyal yapılanma, kişiyi öteki bacağından çekmektedir.
Ülke varlıklarının devlete mi yoksa kalantor zenginlere mi ait olması meselesi, devlet krizine sebebiyet vermektedir. Devlet ekonomiden kendini çekince, devlet yetkilerini kullanan servet sınıfı, kendi kar’ına göre kararlar vermekte ve kriz sebebiyle yatırım yapmamaktadır.
Gayri safi yurt içi hasılaya karşılık gelen değerin %65’i dolar olarak, servet sınıfının elinde atıl bir şekilde tutulmaktadır. Geri kalan %40 ise maaşlar ve ordunun Suriye’de, harcadığı olarak anlaşılmaktadır.
Özetle devlet krizi yetki krizidir. Çünkü devletin yetkilerinin çoğu servet sınıfına aktarılmıştır.
Siyaset krizi ise, sorunların etnik ve dinsel boyutlar içine sıkışmış, kalmış olmasıdır. Siyaset, çalışan sınıfların haklarını, servet sınıfına karşı korumak yerine, etnik ve dini esaslar üzerine oturtulması sebebiyle, çözüm üretemez haldedir.
Siyaset bu zemin üzerine oturunca, devlet kurumları denge üretemez haldedir. Dolayısıyla devre dışıdır.
Emperyal kapitalizm, her ne olursa olsun, kişinin kendi kendisini sorumlu konuma taşıdığından, dışsal sorunları irdelemek gibi bir alt yapısı yoktur.
Oluşan bireycilik, sorunları, bireyin kendi iç sorunu haline dönüştürmüştür.
Alt yapıdan yoksun bireysel düşünceler, kişinin kendisini kurtarması halinde, ülkenin de kurtulacağı fikri şeklindedir. Oysa kendisini kurtaranların, diğerleriyle bir ilgisi yoktur. Ve olmayacaktır da…
Özetlersek; ekonomik kriz, toplumsal kriz, siyasal kriz ve sonunda devlet krizi içinde olduğumuz kesindir.
Ve topluma yön verecek aydınımız, beklenmeyeni beklemektedir.