İnsan topluluklarının yaşamakta olduğu yerler tarih boyunca farklı isimlerle anılmıştır. Bu kavramlar kent bilimi, yerel yönetimler, sosyoloji (toplum bilim) beşeri coğrafya, antropoloji arkeoloji gibi kimi disiplinlerde doğrudan veya dolaylı olarak çerçevesi çizilmiş kavramlardır. Bu çerçevede öncelikle “meskun mahal” kapsamında kavramsal terminolojiyi en kısa şekilde ortaya koymak gerek.
Kent bilimi ve yerel yönetimler anlamında insanların toplu olarak yaşamakta oldukları yerlere, Türkçe dili kapsamında en küçükten en büyüğe doğru sıralayacak olursak, konut / mesken, mezra / köy, kasaba, (eski idari yapımızda) bucak, ilçe, il olarak sıralanırken, toplu yaşanılan bölgelerin yönetimi kapsamında ise, bunları köy, belde, belediye, il özel idaresi, büyükşehir (ana kent) belediyesi, (metropolis), dünya literatürü açısından ise, megapolis, ekümenopolis kavramlarının kullanılmakta olduğunu görürüz. İşte bu kavramsallardan hareketle, en küçük yerleşim yeri olan konut (mesken) den (şu an için) en büyük yerleşim yeri olan megapole kadar bütün bu yerleşim yerlerine meskun mahal gözüyle bakabiliriz. Geniş toplu yerleşim alanı olarak bu coğrafyalara, kent, şehir, medinah, city, urban, komün urbanized terrain gibi genel isimlendirmelerin yapıldığını söyleyebiliriz.
Toplu yaşamın ortaya çıkmasıyla, yaşam sınırlarının bireyler için tanımlanması konusundaki egemenlik mücadelesi hemen hemen eş zamanlı olmuştur. Aslında bu egemenlik mücadelesi, sadece insanlarda değil, hayvan topluluklarında ve hatta bitki topluluklarında bile kendini göstermektedir. Hayvan ve bitki topluluklarında egemenliğin alanını fiziksel olarak güçlü veya dominant karakter alırken, insan topluluklarının egemenlik sınırlarının çizilmesinde önceleri fiziksel güç önem taşırken, daha sonra bu ekonomik güce ve diğer güç determinantlarına dayanmaya başlamıştır. 21. YY. dan sonra ise, GÜÇLÜye göre bir egemenlik tanımı yerine HAKLIya göre bir egemenlik tanımına ulaşabilmek için hukukun üstünlüğü ilkesi ortaya konulmuş ve temelini objektif hukuk kuralları oluşturan bu kurallara göre egemenlik sınırlarının çizildiği bir düzen “medeniyet standardı” olarak yerleştirilmeye çalışılmıştır. Her ne kadar medeniyet standardı olarak hukukun üstünlüğü görülse de günümüzde bile insanlar arasında egemenlik mücadelesinde çoğu zaman gerçeklik, güçlüden yana kaymaktadır. Hukuk sistemi de bu yalpalamalara karşı varlığını / gücünü ispat etmeye çalışmaktadır.
Bu bağlamda, meskun mahal ve avlak bölge başlığını işleyebilmek için egemenlik olgusunu değerlendirebilmek gerekecektir. Zira bir bireyin sağlıklı ve güvenli bir şekilde hayatta kalabilmesi için ona çizilen alan ile başka bir bireyin HOBİ veya EĞLENCE ÖZGÜRLÜĞÜ’nın sınırlarının son derece dikkatli çizilmesi gerekmektedir.
“Meskun mahal” kavramı, imar hukuku, yerel yönetimler ve kent bilimi disiplini içinde sınırları belirlenmiş belli bir coğrafi bölge olarak algılansa da, bu coğrafi bölgelerin fevkalade az yoğun coğrafyaya dağıldığında anlamını yitirmektedir. Bu durumda “meskun mahal” kavramına, sınırları çizilmiş bir alan olarak bakmak yerine en dar alana indirilip sürekli olarak oturulan, yaşam sürdürülen bölge olarak tanımlamak daha doğru olacaktır. Bu kapsamda tanımın başlangıcını mesken veya konut, mağara, çadır vb. birel kapalı yaşam mekanına indirgeme zorunluluğu bulunmaktadır.
Büyükşehir Yasasındaki yeni değişikliklerle, büyükşehirlerde özellikle belediye sınırının il idari sınırı olmasıyla bölgelere alt yapı hizmetlerinin götürülmesinden vergi oranlarını belirlenmesine, kalkınma teşviklerinin hesaplanmasına avlak bölgelerin sınırlarının çizilmesine kadar önemli ölçüde tartışmalar ve sorunlar doğmuştur. Bu sorunlar ilerleyen zaman dilimlerinde artan oranlı olarak devam edecektir. Çünkü 1960 lı yıllarda başlayan kırdan ana kentlere göç 2000 li yıllarda yavaş yavaş azalmış hatta 2000 den sonra tersine asimetrik bir göç hareketi başlamıştır. Asimetrik göç hareketiyle kentten gelen özellikle emekliler, kırdaki (köydeki) eski arazisine imkanları ölçüsünde dubleks hatta tribleks villa türü yapılar yapmakta ve bu Türkeyi’nin kentsel örgüsünü daha da dağınık hale getirmektedir.
Bu bilgiler ışığında avlak bölgeler zaman içinde gittikçe daralacaktır, hatta daralmak zorundadır. Avlak bölgelere ilişkin trend özel avlanma bölgeleri şeklindedir. Doğrusu da budur.
Kara Avcılığı Kanununda avlak alanlarının sınırları konusunda bir ayrıntıya girilmemiş olup, buna ilişkin belediye, imar kanununu ilgili maddelerine zımnen atıfta bulunulmuştur. Oysa ki bu kanunun tanımlar bölümünde geçen Avlak tanımının sınırları belirlenmiş olarak yeniden yapılaması işin gereğidir.
Terminolojik olarak avlak alanların sınırlarının belirlenmesinde ve meskun mahal tanımının yapılmasında Türk Hukuk Sisteminde ilgili mevzuatların avlak alanların sınırlarının belirlenmesi noktasında ayakları yere basacak şekilde bir dizi çalışmalar gerekliliktir. Buna ilişkin olarak;
- Bakanlık kapsamında gerçekleştirilen ve iller bazında haritalar oluşturulan “avlak bölge”lerin sınırlarının tespitine analitik ve sistematik açıdan ölçütler getirilmesi, bu ölçütlerin belirlenmesinde devlet – avcı – vatandaş – sivil toplum kuruluşları açısından optimum çözümlerin ortaya konulması. Özellikle Karadeniz bölgesindeki meskun mahal kavramının dağınık yerleşimi dikkate aldığımızda avlak alanların sınırlarının belirlenmesindeki optimum arayışın önemi bir kez daha anlaşılacaktır.
- Türkiye genelinde avlak alanların belirlenmesi için Ankara’da veya bölge müdürlüklerinde bir dizi ARAMA ÇALIŞTAYLARI nın yapılması şarttır.
Aydınlık yarınlar dileğimle, esen kalınız efendim.