Dostlar;
Bu yazıma üç başlık koydum.
Aşk Bir Gün Gelecek…
Aşkın Çığlığı ve
Öyküsel Deneme…
Niçin?
Bu yıl içinde edebiyatta yedinci kitabım çıkacak.
Adı bu değil, bunlar olacak.
İçinde aşk, sevgi, özgürlük ve emek temelli öyküler, denemeler daha doğrusu öyküsel denemeler olacak.
Öyküsel deneme ne demek?
Öyküye yaslanan denemeler demek.
Hem kurgusal, yaşantısal öyküler olacak, hem düşünsel yönü ağır basacak hem de yeni insanı tanımlayacak, yüceltecek bir öz taşıyacak..
Çok zor değil mi, evet öyle ama çalışacağız.
Edebiyatın görevi insanı yüceltmektir.
Yaşamı yenilemek, sevgiyi çoğaltmak, insanı gerçekten özgür kılmak..
Dün 1 Mayıs idi.
Bu gün Mayısın bu taze sabahında Eskişehir yolunda yürüyerek işe gidiyorum.
İş dediğim Bakanlığa.. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına…
Ne ağır bir görev ve sorumluluk içindeyim, biliyorum…
Ülkede, bilimden, sanayiden, teknolojiden sorumluyuz.
Bu şu demek oluyor;
Toplumun kalkınması bize bağlı.
Gelişme ve Kalkınma tarihi okuduk.
Üç yüz yıllık sanayileşme- ilerleme esas olarak bilim sanayi ve teknoloji sayesinde olmuş.
Kaynaklar üretken değerlendirilmiş.
Elbette sömürgecilik yoluyla bu sermaye birikimi sağlanmış.
Bu sosyal ve eko politik boyut hiç unutulmasın.
Yürüyorum işe doğru, sabahın mavi beyaz aydınlığında. Gerçek bir toplumsal kalkınmadan niye bu kadar uzağız diye düşünüyorum.
Bu sabah çok daha kurgusalım, duygusalım..
Ne çok kalkınma nutukları dinledik, ne çok modeller okuduk..
Ama galiba buldum çözümü…
Diyorum ki, kendimce aşkın yüzü yeryüzü oluncaya dek…
Bu çabalar sürecek…
Çünkü aşktan geçmeyen insanlar, sevgiler, emekler, üretkenlikler yapaydır, geçicidir, kısa ömürlüdür…
Şair Adnan Yücel de bunun şiirini yazmıştı…
Yaklaştım binaya, büyük yolun iki yanından araçlar geçiyor yüzlerce… Hızlıca…
Gökyüzü tam mavisel. Parlak güneş maviyle beyazı kucaklaştırmış evrenin sonsuzluğunda..
Karşı ufuklardan çığlıklar yükseliyor… Arkama bakıyorum yine ufukta çığlıklar, Kuzey ve Güneyde de öyle..
Neyin çığlığı bu..
Birlik, dayanışma ve mücadele… Emek… Üretkenlik… Kardeşlik… Sevgi..
Bakıyorum tekrar, İstanbul diyor bir büyük çığlık… İzmir diyor, Adana 01 yazılmış bir büyük beze. Yükseliyor sesler, çığlıklar… Haykırışlar…
Şairler, yazarlar, bilim insanları,, çocuklar ellerinde baloncuklarıyla…
Rüyada mıyım diyorum, iyice bakıyorum kendime, yokluyorum ellerimi…
Sesleniyorum kendime, yollara,,ufuk çizgisine…
Ben ben, somut insan…
Şimdi zaman Ben’im. Ben de zaman…
Ve görüyorum, Aşk çığlıklarıyla geliyor…